Önderlik

Yumuşak Huylu Olmak Zayıflık Mıdır?—Bir Pastörün Nezaket Üzerine Düşünceleri

Makaleler
07.28.2021

“Pastör” unvanını duyduğunuzda aklınıza gelen ilk kelime nedir? “Nazik” olmaz diye tahmin ediyorum. Demir Dev hariç, popüler kahramanlarımız yumuşak huylu olmalarıyla meşhur değillerdir. Onlar genellikle sadece fiziksel güç, beceri ve irade gücüyle büyük işler başarmaktadırlar. Alçakgönüllülükleriyle değil, kibirleriyle öne çıkmaktadırlar.

Her zaman nazik olduğumu düşünürdüm. Yeni Antlaşma’daki erdemlerin listelerini okurken, nezaket hiçbir zaman dikkatimi çekmemişti. Genç bir adam olarak, şehvete karşı düzenli olarak dua ettim. Gururla savaştım. Tembellikten kurtulmak için çabaladım. Bu ölümcül günahlar, karşı çıkmam gerektiğini bildiğim üç başlı bir canavarı oluşturuyordu. Ama yol boyunca bir yerlerde, Kerberosum’a karşı önden bir saldırı yaparken, sinsi küçük bir günah yüreğimden sızıp arkadan bana saldırdı. Bu yaratık birçok isim kullanır. Sertlik, arsızlık ve otoriter olmak bunlardan bazılarıdır. O ne yumuşak huylu ne de naziktir. 

Peki bu sinsi küçük günah dikkatimi nasıl çekti? Çok sevgili bir kardeşim cesurca bir şey yaptı ve bana bazen sert ve korkutucu olabildiğimi söyledi. O kadar ki, kilisemizin ihtiyar takımında benimle birlikte hizmet edebileceğinden emin değildi. Sözleri beni hayrete düşürdü. İnanamadım ancak inanmamazlık da edemedim. Bu kardeş bilge ve kutsal biri. Ayrıca onun benim için ve ikimizin de sevdiği kilisemiz için en iyisini istediğini biliyordum.

GÜNAHIM BENİ ALDATTI

Daha derine inmemiz gerekiyordu. Kendisinden kilisemizden bu bilgileri paylaşma konusunda kendisini rahat hissettiği iki ihtiyar seçmesini istedim. Dördümüz konuşmak ve dua etmek için oturduk. Onlara endişelerini anlattı. Kendi zayıflıklarını da itiraf ederek, bu konuşmayı alçakgönüllülükle yaptı. Ama konuştukça, nasıl başkalarına kendilerini kötü ve küçük hissettiren konuşmalar yaptığımı daha iyi anladım. Azami sonuçlar beklerken, sık sık asgari rehberlik ve önderlik sağladığımı fark ettim. Şehvet, tembellik ve gurur gibi yönlerim kontrol altındayken, sertlikte bir doruk yapmaya başladığımı öğrendim.

Bu günahı uzun zamandır nasıl gözden kaçırdığımı merak ettim. Sonuçta, düzenli olarak dua ediyor, her gün Kutsal Kitap’ı okuyor ve haftada en az bir kez vaaz veriyordum. Bütün bir topluluğun günahlarıyla ilgilenmek üzere yerel bir kilise tarafından görevlendirilmiştim. Dolayısıyla nasıl oldu da kendi günahımı bu şekilde gözden kaçırabilmiştim?

Kısa cevap şu: Bilmiyorum, günahım beni aldattı. On dokuzuncu yüzyıl teoloğu Archibald Alexander şunları söyler: “Tüm günahlarda, zihin yanıltıcı bir etki altındadır. Doğru düşünceler ve niyetler unutulur veya baskılanır.” [1] Kendisi haklı. Direkt olmak (kabalıktan daha hoş bir kelime), kendi önderlik tarzımın bir parçası diye düşünerek aldatılmıştım.

Haftalar geçtikçe, Rab bana kutsallaştırılmanın pastörler için bile bir süreç olduğunu hatırlattı. Sadece bu değil, sevgili kardeşimin keskin sözlerinde İbraniler 3:13’ün gücünü de gördüm: “‘Gün bugündür’ denildikçe birbirinizi her gün yüreklendirin. Öyle ki, hiçbirinizin yüreği günahın aldatıcılığıyla nasırlaşmasın.” Onun uyarısı beni yüreğimi yeniden yoklamaya yönlendirdi.

KUTSAL YAZILAR BENİ YENİLEDİ

Aynı derecede önemli olan başka bir şeyse, onun azarının beni Kutsal Yazılar’ı yepyeni gözlerle okumaya yönlendirmesi oldu. Örneğin, daha önce Musa’yı düşündüğümde, öncelikle Tanrı’nın halkını Mısır’dan çıkarmak için derin bir özgüvensizliğin üstesinden gelen çok cesur bir lider görürdüm. Bu doğru. Musa güçlü bir adalet savunucusuydu. Ama hepsi bu değildi. Kendi sertliğimle yüz yüze geldiğimde, Musa’yı Tanrı’nın görkemiyle kişisel ve güçlü bir şekilde dönüştürülmüş bir adam olarak da görür oldum. Kutsal Kitap onu şöyle tanımlar: “Musa yeryüzünde yaşayan herkesten daha alçakgönüllüydü” (Say. 12:3).

Daha önceleri, Ruh’un meyvesi üzerinde derin derin düşündüğümde, sevinç, sadakat ve özdenetim ihtiyacımın üstünde çok fazla duruyordum. Ama şimdi, nezaket bana metnin içinden seslendi ve yüreğimi Ruh’un meyvesinin bu özel parçasına koymamı istedi (Gal. 6:22-23).

Öncesinde, kilisede ihtiyarların rolünü incelemek için 1. Petrus 5’e her başvurduğumda, özellikle para hırsıyla değil, gönül rızasıyla hareket etmeleri gerektiğini görmüştüm. Ama şimdi benim için öne çıkan şey, sorumlulukları altındaki koyunlara “egemenlik taslamadan” davranmaları gerektiği oldu (1.Pet. 5:3).

1. Timoteos 3’ü, gözetmenlik görevi için gerekli olan özellikleri düşünerek kaç sefer okumuştum? Evlilikte sadakat, sarhoş biri olmamak ve saygınlık gibi şeylerin her biri dikkatimi çekmişti. Ama artık neon ışıklarıyla parlayan o “egemenlik taslamadan” ifadesini görmeden bu metni okuyamıyorum.

KİLİSEMİZİN YUMUŞAK HUYLU BİR PASTÖRE İHTİYACI YOK

Bir kiliseye önderlik etmek çoklu bir ihtiyar takımıyla bile kolay bir şey değil. İyi bir pastör yoğun bir eleştiri almaya hazırlıklı olmak zorundadır. Bu, işin doğasında vardır. Ayrıca, bir pastörden sadece kilisenin olması gereken yeri bilmesi değil, aynı zamanda kiliseyi bu yere taşıyabilmek için gereken vizyona, özgüvene, gayrete ve iş bitiriciliğe sahip olması da beklenebilir. Bazen günah tarafından perdelenmiş olan akıllarımızdan ötürü biz pastörler, yumuşak huyluluğu kilisemizde yeşertmenin bu noktada bizlere yardımcı olacağını göremiyoruz. Amerika’nın yumuşak huylu bir başkana, ordunun yumuşak huylu bir komutana ve şirketin yumuşak huylu bir CEO’ya ihtiyacı olmadığını biliyoruz. Bu yüzden belki de bunu sesli olarak söylemesek de, kilisemizin yumuşak huylu bir pastöre ihtiyacı olmadığına kanaat getiriyoruz.

Ama kilise bir ülke, bir ordu ya da bir şirket değildir. Tanrı politikacılar, generaller veya CEO’lar tarafından yönetilen bir kilise isteseydi, bunu gerçekleştirebilirdi. Bunun yerine, Tanrı kendi bilgeliği uyarınca kilisenin geleceğini, kendi zayıflığının farkında olma özelliğini taşıyan ihtiyarlara emanet etti: “Üstün gücün bizden değil, Tanrı’dan kaynaklandığı bilinsin diye bu hazineye toprak kaplar içinde sahibiz” (2.Kor. 4:7). İsa kendisini bir hiç kılarak dünyayı kurtardıysa (Flp. 2:7), o zaman her ihtiyarın İsa’nın duruşunu taşıması da kendisinin bir görevidir.

Bir koca olarak, Dave Harvey’nin evlilikte uysallık hakkındaki sözlerini çok takdir ediyorum “Yumuşak huyluluğun zayıf veya pasif olmakla hiçbir ilgisi yok. Yumuşak huyluluk, sevginin dizginlediği güçtür… Evlilikte yumuşak huylu olmak zayıf veya savunmasız olmak değil, iyiliği için her şeyi feda edeceğiniz eşinize adanmış olmaktır.” [2] Bu sözler kilisede çobanlık için de geçerlidir.

Yumuşak huyluluk, zayıflık değildir. Kilisesini kendi bireysel armağanlarına dayanarak yükseltme ihtiyacı hisseden pastör, Müjde’nin gücünü hafife alıyordur. Kendisinin en iç görü sahibi, en keskin, en etkileyici ve en emredici kişi olması gerektiğini düşünen bir pastör, en basit ruhsal gerçekleri kaçırıyor demektir: Tanrı insanların en yumuşak huylu olanlarını kullanmayı sever çünkü kendisine en açık şekilde tabi olanlar onlardır. Bu iyi bir pastörün sessiz, önderlik etme noktasında ketum ya da kendi yargıları hakkında şüpheci olacağı anlamına gelmez. Hiç de böyle değildir! Yine de, bunun anlamı iyi bir pastörün “dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş, öfkelenmekte de yavaş” olduğudur (Yak. 1:19).

Ben hâlâ olması gerektiği gibi nazik değilim ama içimdeki sert olma ayartısının farkındayım ve böyle bir farkındalığın beni daha iyi bir koca, daha iyi bir baba ve daha iyi bir pastör yaptığını biliyorum. Biliyorum ki, bir gün hizmetim bitecek. İnsanlar cenazemde toplanacaklar ve umarım, İsa hakkında benden çok daha fazla konuşurlar. Ama hatırlandığım ölçüde, yumuşak huyluluğu yansıtan bir adam olarak hatırlanmak istiyorum.

YUMUŞAK HUYLULUĞA DOĞRU

Hiçbirimiz olması gerektiği kadar yumuşak huylu ya da nazik değiliz. Ama bu konuda gerçek bir sorununuz olabileceğini düşünüyorsanız, ne yapmalısınız?

  • Size sevgiyle gerçeği söyleyecek birini bulun ve ona sorun: “Ben nazik biri miyim?” Bunun gerçekten odaklanmam gereken bir alan olduğunu bilmek bana yardımcı oldu. Bunu bilmek savaşın yarısı olmayabilir ama bir başlangıçtır.
  • Kutsal Yazılar’dan bazı önemli metinler üzerine derin düşünün: Özd. 15:4; Mat. 5:5; Gal. 5:23; Ef. 4:1-3; Kol. 3:12; 1.Tim. 6:11; Yak. 1:21. Dahası, Mesih’in karakterini düşünün. Pavlus her Hristiyan için şöyle der: “Biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz” (2.Kor. 3:18). Bu, O’nun yumuşak huyluluğunu da paylaşmaya geldiğimiz anlamına gelir (2.Kor. 10:1; Mat. 11:29). Bu gibi ayetlere yaklaşmak ve sonrasında oradan daha nazik olmak için büyük bir arzuyla uzaklaşmamak zordur. 
  • Başkalarının sizi nasıl algıladığını düşünün. Sözleriniz, ses tonunuz ve yüzünüz sert ve duygusuz olarak görünüyorsa, başkalarıyla nasıl iletişim kurduğunuzu yeniden düşünün. Başka bir kişiyi sevmek demek, bir açıdan da kişilerin kendileriyle ilgilenildiğini hissetmeleri için gereken fedakârlıkları yapmaktır. Bazen nezaket eksikliği, aslında hissettiğiniz şeyleri o an yansıtamamaktan kaynaklanıyor olabilir.
  • Tanrı’ya sizi daha nazik kılması için dua edin. Şüphesiz, bu, Tanrı’nın sevinçle cevap verdiği bir duadır. Tanrı kendi koyunlarını sizin o koyunları sevdiğinizden daha çok seviyor ve bu sevgisinden dolayı, Mesih’in yumuşak huyluluğunu sergilemek için gerçekten özlem duyan çobanların yüreklerine de bu uysallığı işleyecektir.

[1] Archibald Alexander, Practical Truths (Harrisonburg, VA: Sprinkle, 1998), 59.

[2] Dave Harvey, When Sinners Say, “I Do,” (Wapwallopen, PA: Shepherd Press, 2007), 130.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.

etiketinden daha fazlası için