Önderlik

Pastörlere Topluluklarındaki İnsanlar İçin Dua Etmeye Bir Çağrı

Makaleler
07.29.2021

Eğer Tanrı tarafından bir pastör olmaya çağrıldıysanız, bu durumda eminim insanlar için dua etmeye isteklisinizdir. Ne yazık ki istek hiçbir zaman yeterli değildir.

Rabbimiz kendi sadık öğrencilerine, “Burada kalın, benimle birlikte uyanık durun” dediğinde, eminim onlar sadık bir şekilde O’nunla uyanık durup dua etmek istiyorlardı.

Maalesef bu istekleri yeterli değildi. Aksine, öğrencileri söz konusu dua olduğunda her pastörün yaşadığı acı bir gerçeğin birer örneği oldular: “Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür” (Mat. 26:41). Kim bilir kaç kere topluluktaki insanlar için dua etmeye karar verip de kendinizi “göz kapaklarınıza ağırlık çöktüğü” için derin derin uyurken bulmuşsunuzdur (Mat. 26:43)?

Bu makalenin amacı, duayla canlandırılmış Tanrı Sözü gerçeğini kullanarak, ağırlık çöken göz kapaklarımıza karşı savaşmaktır. Umuyorum ki, bu derin düşünceler ruhunuzu, “Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım” diyen o elçisel sesle dolduracaktır (Elç. 6:4).

Bu doğrultuda, burada bizleri duasızlık uykusundan uyandırmasını umduğum altı Kutsal Kitap gerçeği sunacağım.

  1. Topluluğunuzdaki insanlar için dua etmemek bir günahtır.

Duasızlık günahtır. Bu konuda dürüst olmamız gerekir. Tanrı Sözü’nü vaaz etmeyi reddeden bir pastör Kutsal Kitap’a nasıl uygun davranmıyorsa, insanlar için dua etmeyen bir pastör de aynı şekilde uygun davranmıyordur. Bir Hristiyan olmanın en güzel gerçeklerinden biri de, artık “doğruluğun köleleri” olmamızdır (Rom. 6:18). “Bedenin istekleri” bizi günaha doğru çekse de (Gal. 5:16), imanlılar doğru olanı yapmaya bitmek bilmez bir istek duyarlar. Tanrı kendi yasasını akıllarımıza ve yüreklerimize yazdığı için (Yer. 31:33; İbr. 8:10), bizler doğruluğu sevmeyi ve günahtan nefret etmeyi isteriz (Mez. 25:7;7 İbr. 1:9). Kutsal Ruh, Hristiyanların yaşamlarında günaha göz yummalarına hiçbir zaman izin vermez. Topluluğun üyeleri için de geçerli olduğu gibi, onlara hizmet eden pastörler de kendi yaşamlarında duasızlığı hoş göremez çünkü duasızlık günahtır.

Samuel peygamber, İsrail halkına onlar için şöyle dua edeceğini söyleyerek bu noktayı açıkça ortaya koymuştur: “Bana gelince, sizin için RAB’be yalvarmaktan vazgeçip O’na karşı günah işlemek benden uzak olsun” (1. Sam.12:23). Samuel, Tanrı halkı için dua etmemenin Tanrı’ya karşı bir günah olduğunu anlamıştı. Samuel, Tanrı halkı arasında bir liderdi. Halkın ihtiyaçlarını, bu ihtiyaçlarla ilgilenebilecek olan Kişi’ye, Yahve-Yire’ye götürmeden, bu halkı umursadığını nasıl iddia edebilirdi? Samuel, insanları Rab’be dua etmeye yönlendirmediği sürece, nasıl olur da bu halka önderlik ettiğini iddia edebilirdi? Tanrı halkını dualarda anmamak, onları “çobansız koyunlar gibi” bakımsız, muhtaç ve kılavuzsuz bırakmak demektir (Mat. 9:36). Pastörler olarak bizler günahtan uzak durmak ve doğruluğu aramak için çağrıldık. Duasızlık günahından uzak durmayı öğrenmek ve doğruluğu giyinerek harika bir alışkanlık olan halkımız için dua etme alışkanlığını edinmek zorundayız.

  1. Topluluğunuzdaki insanlar için dua etmek Tanrı’yı yüceltir.

Duayla ilgili en sevdiğim ayetlerden biri Mezmurlar 50:15’tir: “Sıkıntılı gününde seslen bana, seni kurtarırım, sen de beni yüceltirsin.”

Geçirdiğimiz her sıkıntılı gün, Tanrı’yı yüceltmemiz için bir fırsat ve bir ayrıcalıktır. Hastaları teselli ederken, yeni imanlıları öğrenci olarak yetiştirirken ve zor durumlarda danışmanlık yaparken, bazen asıl çağrımızdan uzaklaşmakta olduğumuzu hissederiz ama bu bir hatadır.

Karşımıza çıkan her bir sorun, Tanrı’nın yardımı için O’na yakarmamız ve bu sayede O’nu yüceltmemiz için bir fırsattır ve O gerçekten de yardım eder! Tanrı dualarımıza cevap verdiğinde ve kendileri için dua ettiğimiz insanların yaşamında çalıştığında, yücelik O’na gider. Hastaları teselli ettiğinde veya uğraştığımız bir takım sorunları çözdüğünde, yücelik O’na gider çünkü işi yapan O’dur.

John Newton’un (1725-1807) bir ilahisinde sunduğu öneriyi takip etmeliyiz:

Gel ey ruhum, hazırla kendini,
İsa sever dualara cevap vermeyi,
Dua etmenizi bizzat O buyurmuştur size,
Bu yüzden de hayır demez size;
Bu yüzden de hayır demez size.

Bir Kral’a yaklaşıyorsunuz,
Büyük isteklerle geliyorsunuz,
Ama öyle büyüktür ki lütfu ve kudreti,
Kimse bulamaz O’nu aşan bir şeyi;
Kimse bulamaz O’nu aşan bir şeyi.

Dertlerimizin ortasında Rab’bin yardımını aradığımızda, O’na layık olduğu yüceliği vermiş oluruz.

  1. Bizler sorumluluğunda olan insanlar için dua eden önderleri örnek almaya çağrıldık.

İbraniler 13:7, bizleri kilise önderlerimiz hakkında düşünmeye çağırır: “Tanrı’nın sözünü size iletmiş olan önderlerinizi anımsayın. Yaşayışlarının sonucuna bakarak onların imanını örnek alın.” Hristiyan kilisesinin büyük önderlerine baktığımızda, hepsinde ortak olan şeyin, duaya adanmışlık olduğunu görürüz. Bunu Elçi Pavlus’un yaşamında görüyoruz. Nitekim Pavlus Koloseliler’e, onların imanını ilk duyduğu günden itibaren, kendisinin ve hizmet arkadaşlarının onlar için dua etmekten hiç geri kalmadıklarını söylemiştir (Kol. 1:9).

Kolose’deki koyunlardan haberdar olduğu andan itibaren onlar için hiç durmadan dua etmek… İşte tam bir sebatkârlık örneği! Kardeşler, bunu düşünün ve bu yaşam şeklini örnek alın. Aynı zamanda Epafras örneğini de düşünün. Pavlus, “sizden biri ve Mesih İsa’nın kulu olan” Epafras için, “Tanrı’nın her isteğinden emin, yetkin kişiler olarak ayakta kalasınız diye sizin için her zaman duayla mücadele ediyor” demiştir (Kol. 4:12). Pavlus ve Epafras gibi Tanrı adamlarının, bu dua adamlarının nasıl bir örnek ortaya koyduklarını düşünün.

  1. Topluluğunuzdaki insanlar için dua etmek, Yeni Antlaşma kiliselerinin önceliğinin ne olduğunu ortaya koyar.

Pentikost Günü’nde Kutsal Ruh’un dökülmesi, bir duaya cevaptı. Tanrı aniden kudretini gösterdiğinde, ilk Hristiyan önderler, sayısı 100’ü anca bulan İsa takipçileriyle birlikte dua ediyor ve bekliyorlardı (Elç. 1-2). İlk Hristiyanlar kendilerini “duaya” adamışlardı (Elç. 2:42). Ayrıca kilise, zamanla büyüdükçe ve önderlik ihtiyacı arttıkça, kilise önderleri önceliklerini yeniden belirlemeleri gerektiğini fark ettiler (Elç. 6). Kilisedeki bazı dulların ihmal edilmesi, önderlerin her şeyi yapamayacaklarını anlamalarına yardımcı olmuştu.

Peki öyleyse önderlerin odak noktası ne olmalıdır? İnsanlara birebir iyilik etmekle mi yoksa yönetim işleriyle mi meşgul olmalılar? Bunlar iyi ve ruhsal amaçlar taşıyan seçeneklerdi (Rom. 12:6–8) ancak erken dönemdeki kilise önderleri daha iyi bir seçenek biliyorlardı. Kutsal Ruh’un önderliğinde, şöyle dediler:

Tanrı’nın sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız doğru olmaz. Bu nedenle, kardeşler, aranızdan Ruh’la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim. Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım. (Elç. 6:2-4)

Elçilerin yapılacaklar listesinin nelerden oluştuğunu fark ettiniz mi? Tanrı Sözü’nü çalışıp öğretmek ve dua etmek. Elbette topluluk dulları aç bırakamazdı. Ancak önderler, eğer duayı bırakırlarsa, her şeyi kaybedeceklerini fark etmişlerdi. Eğer önderler Tanrı’nın halkı için dua ederek ellerindeki kovaları Tanrı’nın merhamet kuyusuna daldırmaya devam etmezlerse, dullarla ilgilenmek için gerekli olan tüm o cömertlik de kuruyup giderdi. Eğer Yeni Antlaşma’daki hizmetleri yürütmek istiyorsak, bu durumda Yeni Antlaşma’daki duayı anlamalı ve bunu yaşama dökmeliyiz.

  1. Tanrı’nın halkı için dua etmek, onları değişime yönlendirir.

Pastörler olarak bizler, kilisedeki insanların Mesih’e benzerlikte büyüdüklerini görmeyi iple çekiyoruz. Vaazlar hazırlıyoruz çünkü Kutsal Kitap’ın yaşamları değiştirmeye olan gücüne inanıyoruz. Sürümüze örnek oluyoruz çünkü insanların önderlerinin izinden gittiklerini biliyoruz.

Ancak dua ediyor muyuz? Elbette danışmanlığa, vaaza ve insanları yetiştirme fırsatlarına ihtiyacımız vardır. Ancak bunların tümü, Tanrı’nın dua aracılığıyla ortaya çıkan kudreti olmadan işe yaramazdır. Elçi Pavlus, Tanrı halkının kutsallaştırılması için duayı temel bir araç olarak görmüştür. Bu nedenle şöyle dua etmiştir:

Tam bir bilgelik ve ruhsal anlayışla Tanrı’nın isteğini bütünüyle bilmenizi sağlamasını dilemekten geri kalmadık. Rab’be yaraşır biçimde yaşamanız, O’nu her yönden hoşnut etmeniz, her iyi işte meyve vererek Tanrı’yı tanımakta ilerlemeniz için dua ediyoruz. Her şeye sevinçle katlanıp sabredebilmeniz için O’nun yüce gücüne dayanarak bütün kudretle güçlenmenizi diliyoruz. (Kol. 1:9-11)

Bilgi, bilgelik, anlayış, yaşamsal değişim, meyve verme, güç, kudret, katlanma ve sabır. Daha ne isteyebilirsiniz ki! Elçi Pavlus’a göre, bütün bunlar Tanrı halkına dua aracılığıyla gelmekteydi. Filipililer mektubunda, Pavlus defalarca şöyle dua ediyor:

Duam şu ki, sevginiz, bilgi ve her tür sezgiyle durmadan artsın. Öyle ki, üstün değerleri ayırt edebilesiniz ve böylece Tanrı’nın yüceltilip övülmesi için İsa Mesih aracılığıyla gelen doğruluk meyvesiyle dolarak Mesih’in gününde saf ve kusursuz olasınız. (Flp. 1:9-11)

Sevgi, bilgi, derin bir görüş, ayırt etme, paklık, kusursuzluk, doğruluk meyvesi ve bütün bunlar Tanrı’yı yüceltmek içindir. Yine görüyoruz ki, bütün bu bereketler dua aracılığıyla gelmişti. Hizmet ettiğimiz topluluklar da bu özellikleri gösteriyor mu? Belki de “Tanrı’dan dilemiyor” oldukları için göstermiyorlardır (Yak. 4:2). Ya Rab, bizleri duaya yönlendir!

  1. Dua, sıradan insanların Tanrı için sıra dışı şeyler yapmalarını sağlayan şeydir.

Yıllar boyunca, kilisemdeki ihtiyarlar Yakup 5:14’te Tanrı’nın hastalar için dua etmemizle ilgili çağrısına uymak için sadık bir şekilde dua etmeye çalıştı. Kilisemizin acı çeken kutsallarından birine şifa versin diye Rab’be dua etmek için ne zaman toplansak, Yakup’tan bir ayet beni hep teşvik etmiştir. Yakup bizlere şöyle hatırlatıyor: “İlyas da tıpkı bizim gibi insandı. Yağmur yağmaması için gayretle dua etti; üç yıl altı ay ülkeye yağmur yağmadı” (Yak. 5:17). Ben bu ayetin 5. bölümün sonuna doğru verilmesinin, her zaman Tanrı’nın sevecen merhametinin bir eseri olduğunu hissetmişimdir.

Düşünün, Yakup biraz öncesinde kilise ihtiyarlarını hasta kişi için şifa umuduyla dua etmeye çağırmıştır. O, görünüşe göre, şifanın kırk yılda bir olan bir olay olduğunu değil, kilisenin normal yaşantısında Tanrı’dan görmeyi beklememiz gereken bir şey olması gerektiğini düşünüyordu. Kendisi şöyle yazıyor: “İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır.” Ne kadar harika bir vaat! İhtiyarlar Tanrı’dan bir mucize yapmasını istiyor. Yakup pastörlerin genel anlamda nasıl düşüneceğini biliyor: “Ben mi? Ben sadece sıradan bir adamım!” Yakup bu itirazı öngörerek, İlyas’ın hikâyesine yer veriyor: “Yeniden dua etti; gök yağmurunu, toprak da ürününü verdi” (Yak. 5:18).

Yakup şöyle diyor: “Bakın ihtiyarlar, sizler de tıpkı İlyas gibisiniz. Tanrı onu kullanarak üç buçuk yıldır değişmeyen havayı değiştirmişti. Elbette Tanrı sizin gibi sıradan adamları kullanarak da sıra dışı işler yapabilir.” Ne büyük bir teşvik! Hizmetlerimiz aracılığıyla Tanrı’nın sıra dışı işler yapması için, bizim sıra dışı olmamıza gerek yoktur. Bunun yerine, sıradanlığımızı tamamıyla ve sevinçle kabul etmeli ve kendimizi Tanrı’nın sıra dışı vaatlerine bırakmalıyız.

Kardeşler, umarım ki bu altı sebep vicdanlarınızı şekillendirecek ve yüreklerinizi daha derin bir tutkuyla duaya yönlendirecektir. Kendinizi kilisenizdeki insanlar için dua etmeye adayın. Tanrı’ya sizi dua konusunda kesin bir kararlılıkla donatması için neden hemen şimdi dua etmiyorsunuz? Tanrı Sözü’yle yenilenen düşünceleriniz itaat meyveleri versin (Rom. 12:1-2). Dua Tanrı’ya yücelik verir, geçmişte yaşamış harika iman adamlarının izinden gider, erken dönemdeki kilisenin önceliğinin ne olduğunu ortaya koyar, topluluğumuzdaki insanları değiştirir ve sıradan insanların sıra dışı işler yapması için Tanrı tarafından kullanılır. Tanrı dua etmemiz için bizlere yardım etsin!


Editörün notu: Bu makale, Pray for the Flock: Ministering God’s Grace through Intercession (Zondervan, 2015) adlı kitaptan derlenmiştir.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.

etiketinden daha fazlası için