Birlikte Yaşam

Kampüs Modeline Sahip Kiliselere İlişkin Teolojik Bir Eleştiri: “Kilise” Gerçekten Nedir?

Makaleler
07.26.2021

Bir grup Hristiyan’ın, yerel bir kilise olabilmesi için gerekli unsurlar nelerdir dendiğinde, aklınıza ne geliyor? Herhalde parkta birlikte frizbi oynamak için toplanan üç Hristiyan’ın bir kilise olduğunu düşünmüyorsunuzdur. Öyleyse bir kiliseyi oluşturan nedir?

Peki bu üç arkadaş parktan ayrılıp yakınlardaki yerel bir lokantaya gitse ve yemek sırasında dua etseler? Artık bir kilise olmuşlar mıdır? Peki ya Kutsal Kitap’larını çıkarıp birbirlerini yüreklendirseler? Her hafta buluşmaya karar verseler? Rab’bin Sofrası’nı birlikte alsalar? Bir tür antlaşma yapsalar? Yerel yönetim tarafından resmi bir belgeyle kilise olarak tanınsalar? Bu parkta buluşmayı bırakıp çan kulesi olan bir binaya taşınsalar? Tam olarak ne zaman “Üç Hristiyan arkadaş birlikte vakit geçiriyor” seviyesinden çıkıp “Üç Hristiyan birlikte bir kiliseyi oluşturuyorlar” seviyesine geçilmektedir?  

Kısacası, yerel bir kiliseyi kilise yapan nedir? Bu, kampüs modeline sahip kilise denen bir olgunun ortaya çıkardığı bir sorudur. Bu kiliselere karşı en açık ve en basit argüman, bence, semantik (anlamsal) argümandır. Ekklesia kelimesi, topluluk/toplantı anlamına gelir ve buna göre, her bir topluluk bir kilise teşkil eder. Ancak semantik argümanın arkasında, yerel bir kiliseyi neyin kilise yapacağı sorusu vardır ve bu daha karmaşık olan teolojik bir sorudur. 

İstisnalar olmakla birlikte, kampüs modeline sahip kiliseler genellikle bu şubelere “kilise” adını vermezler. Örneğin, Minnesota’da bulunan, hizmetleri için benim de minnettar olduğum Bethlehem Baptist Kilisesi, bünyelerindeki üç ayrı “kampüs”ün tamamına kilise demektedir. A Kampüsü, en azından kendi dediklerine göre, bir kilise değildir. B Kampüsü kilise değildir. C Kampüsü kilise değildir. Ancak A, B ve C Kampüsleri hep birlikte bir kiliseyi oluşturmaktadırlar.

Bu durum, şu soruyu ortaya çıkarır: Bir kampüs (veya şube) hangi noktada kiliseye dönüşüyor? Nasıl olur da bir kampüste buluşan Hristiyanlar bir kilise olmaz ama bu kampüslerin toplamı kilisedir?  Sonuçta o kampüslerdeki kişiler de, kiliseleri kilise yapan şeyleri, yani ilahi söylemek, Rab’bin Sofrası’nı almak ve Tanrı Sözü’nü dinlemek gibi şeyleri gerçekleştirmektedirler. Nasıl olur da onlara “kilise” denmez?

Takip eden bölümde, bu sorulara bu tür kilise görüşünü destekleyen perspektiften cevap vereceğiz. Sonrasında, kampüs modeline sahip kiliselerin savunduğu Kutsal Kitap görüşüne bakacağız. Daha sonra ben, yerel bir kiliseyi oluşturan şeyin ne olduğu sorusuna alternatif bir cevap sunacağım ve toplulukçu görüşte olmayanlarla ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Son olarak da bu kiliselerle ilgili dört sonuç metni ortaya koyacağım. 

Umarım, kilise yönetimi konusunda bazı meydan okur nitelikteki ifadelere yer verebilecek olsam da, okuyucular olarak sizler, Mesih’in egemenliği için ve Müjde’ye uygun iyi işler yapan bu kampüs modeline sahip kiliseler için Tanrı’ya şükrettiğimi biliyorsunuzdur. Hatta çoğu zaman, onların Rab’be olan hizmetlerindeki coşkuları beni daha da alçaltıyor ve umuyorum ki, aynı coşkuyu gereken noktalarda beni düzeltmek için de kullanırlar.

EKKLESİA KELİMESİNİN KAMPÜS MODELİNE SAHİP KİLİSE KAVRAMINA GÖRE TANIMI  

Kampüs modeline sahip kiliseyi savunanlar, kendilerinin “bir kilise” olduğunu neye dayanarak söylemektedirler? Anlayabildiğim kadarıyla, ortak kurumsal bir yapıya dayanmakta gibiler. Multi-site Church Revolution (Kampüs modeline sahip Kilise Devrimi) adlı kitapta, yazarlar şöyle diyor:  

Kampüs modeline sahip bir kilise, birden çok yerde –aynı kampüsün farklı odalarında, aynı bölgenin farklı mekanlarında veya bazı durumlarda farklı şehirlerde, eyaletlerde ya da ülkelerde– toplanan tek bir kilisedir. Kampüs modeline sahip bir kilise ortak bir vizyon, bütçe, önder takımı ve yönetim kurulunu paylaşır (Zondervan, 2006, s. 18; italikler şahsım tarafından yapılmıştır).

Bu argümanı doğru anladıysam, bu şu anlama geliyor: Bir grup Hristiyan “bir kilise olmama” noktasından “bir kilise olma” noktasına, ortak bir vizyonları, bütçeleri ve önder takımları olduğunda geçebiliyorlar. Şüphesiz bu yazarlar, Söz’ün vaaz edilmesi ve ruhsal törenlerin uygulanması vb. diğer bileşenlerin de bir kilise için önemli olduğu konusunda hemfikir olacaklardır. Ancak bunlara ek olarak, öyle görünüyor ki, bir kilisenin ihtiyacı olan şey genel itibarıyla önder takımı, bütçe ve kurumsal bir yapı. Herhangi belirli bir yerde vaaz ve sakramentler için buluşan kişilerin bir kilise olmadığını ve bütün şubelerinin tamamının “bir kilise” teşkil ettiğini söylemek, doğal olarak bu anlama gelmektedir.

Minnesota, Minneapolis’teki Bethlehem Baptist Kilisesi’nin internet sitesi, neredeyse aynı şeyi söylüyor:  

Biz kampüs modeline sahip bir kiliseyiz. Mesih’i Birlikte Yüceltme Stratejisi’nin bir parçası olarak, kampüslerimizi çoğaltmayı hedefliyoruz. Bu nedenle, 1871’de kurulmuş olan Minneapolis şehir merkezindeki kampüsümüzü merkez alarak, 2002’de Kuzey Kampüsü’nü, 2006’da da Güney Şubesi’ni başlattık. Yeni kurulan kiliselerden farklı olarak, kampüsler Bethlehem Kilisesi’nin tek bir vizyon, tek bir strateji, tek bir teolojik temel, tek bir ihtiyarlık kurumu, tek bir tüzük, tek bir Müjde hizmetkârları grubu ve tek bir bütçe aracılığıyla birer parçasıdırlar. (Referans için buraya tıklayınız; italikler şahsım tarafından yapılmıştır)  

Şunu fark etmeliyiz ki, bunlar “yeni kurulan kiliseler”, yani yeni kiliseler değil, yeni şube veya kampüslerdir. Pastör John Piper, internet sitesinde kampüs modeline sahip kiliseyle ilgili şöyle diyor:

Bence Kutsal Kitap’a dayanan kilise topluluğu ve birlik konusu, ihtiyarlık kurumunda birlik, öğretişte birlik ve hizmet felsefesinde birlik kavramlarının üzerine kuruludur. Bu nedenle, kilise içinde bu, Kutsal Kitap’a dayalı bir şekilde yaşam veren oldukça önemli birtakım ilişkiler ve Kutsal Kitap’ın içinde “birbirinize” ifadesinin geçtiği bütün buyrukları üzerine kuruludur.

Piper burada “Kutsal Kitap’a dayanan kilise topluluğu ve birlik” ifadesini kullanıyor. Umarım, buradan kendisinin şunu kastettiğini varsaymam yanlış olmaz: Bethlehem’deki farklı toplantı ve kampüslerin “bir kilise” olmasını sağlayan şey, liderlikte, öğretişte ve felsefede birliktir. Kendisi “birtakım ilişkiler”den de bahsediyor ancak bunların nasıl uygulandığını görmek zordur. En azından prensipte, bunlar ayrı ilişki kümeleridir. Bir kampüste bir veya birden fazla ilişki kümesi bulunur, diğer kampüslerde daha başka ilişki kümeleri bulunur vesaire. Sonuçta, burada yaşam veren ilişkilerden bahsediyor ve bunlar da bir arada olunan ve insanların birbirlerini yakından tanıdığı ilişkiler olmalıdır.

Bu kilise anlayışıyla ilgili bana göre net olmayan şeyse, toplanmanın veya toplantının, bir kiliseyi kilise yapmadaki rolünün ne olduğudur. Bir yandan, kampüs modeline sahip kiliseyi savunan biri şöyle diyebilir gibi görünüyor: “Elbette Hristiyanlar diğer Hristiyanlarla bir araya gelmelidirler. Kutsal Yazılar bunu buyurmaktadır (İbr. 10:25). Ayrıca bir Hristiyan’ın diğer imanlılarla belirli bir yerde toplanması gerektiğini de söyleyebiliriz. Eğer bir yerde kimse toplanmıyorsa, bir kiliseye de sahip olamayız.”

Öte yandan, bunu savunanlar toplanma veya toplantıyı kilise tanımının dışına çıkarıyor gibi görünmektedirler. Kampüs A ve Kampüs B bir araya gelmemektedir. Kısa ve öz bir şekilde, durum budur. Ama onlar hâlâ bir “kilise”dirler. Uygulamada, kampüs modeline sahip kiliseyi savunanlar yalnızca ayrı ayrı toplanmaktadırlar. Ayrıca bence, ekklesianın tanımında bulunan o toplanma vurgusunu, bu tanımdan çıkarmışlardır. Açıkçası bu noktada bence bir sorun var. Hristiyanların bir kilisenin var olması için herhangi bir yerde bir araya gelmesi gerektiğini söyleyebilirler ancak sonrasında “kilise”yi, kesinlikle toplanmakla alakalı olmayan bir şey olarak görmektedirler.

Söylediğim doğruysa, o zaman ekklesianın kampüs modeline sahip kilise görüşü açısından tanımı, “toplantı” ya da “toplanma”dan ziyade, “liderlik”, “hizmet felsefesi” veya “kurumsal yapı”yla alakalıdır veya belki de ekklesia, “ortak bir liderlik yapısı ve hizmet felsefesiyle birbirine bağlı olan ancak bir araya gelmesi gerekmeyen Hristiyanlar”dan ibarettir. 

KAMPÜS MODELİNE SAHİP KİLİSELERİ DESTEKLEYEN KUTSAL KİTAP GÖRÜŞÜ

Bir dakikalığına bu konudaki Kutsal Kitap tartışmasına dönüş yapalım. Bu tür bir “kilise”yi savunanlar genellikle Yeni Antlaşma’da bulunan kilise fikrinin esnekliğini vurgulamaktadırlar. Örneğin, Mark Driscoll ve Gerry Breshears, Yeni Antlaşma’daki kiliselere atıfta bulunarak şöyle diyorlar: “Oradaki mekanların çeşitliliği, erken dönemdeki kilisenin oldukça esnek olduğunu, zamanın ihtiyaçlarını ve fırsatlarını karşılamak için farklı durumlarda buluşup ibadet ettiğini göstermektedir” (Vintage Church, Crossway, 2008, 244). Driscoll ve Breshears, “belirli bir şehre dağılmış kilise ağlarına (örneğin Korint, Galatya, Selanik ve Filipi)” işaret etmektedirler.

Bu argümandaki sorunsa, Pavlus’un bir “kilise ağı”na yazmıyor olmasıdır. Korint şehrindeki “kiliseye” (tekil) ve Galatya bölgesindeki “kiliselere” (çoğul) yazıyor. Bunların neden böyle bir araya getirildiğinden emin değilim. Driscoll ve Breshears ayrıca “birbiriyle bağlantılı topluluk ağları” olarak nitelendirdikleri “Pontus, Galatya, Kapadokya, Asya İli ve Bitinya” bölgelerindeki kiliselerden de bahsetmektedirler (1.Pet. 1:1). Tabii ki, metnin kendisi “kiliseler”den değil, “kutsallardan” bahsetmektedir. Her iki durumda da, ben bu metnin herhangi bir yerinde çeşitli “kampüsler”, “ibadetler” veya “şubeler”den oluşan kampüs modeline sahip bir “kilise” göremiyorum.

Bu kiliseleri savunanlar tarafından öne sürülen daha güçlü ruhsal gerekçelerse, Romalılar ve Koloseliler’de görülen ev kiliselerine yapılan atıflardır. Burada Pavlus Romalılar’a, bir kiliseye ya da bir kilise ağına atıf niteliğinde olabilecek bir şekilde, “Tanrı’nın Roma’da bulunan, kutsal olmaya çağrılan bütün sevdiklerine” (1:7) diye hitap eder. Mektubun sonundaysa Priskilla, Akvila ve “onların evindeki inanlılar topluluğuna”, okuyucuları aracılığıyla selamlar iletir (16:5). Şu öne sürülebilir: Eğer Roma’da yazdığı tek bir “kilise” varsa, bu “kilise” birçok ev “kiliseler”inden oluşmaktadır. Aynı şey, Koloseliler mektubunda da görülür: “Kolose’de bulunan, Mesih’e ait kutsal ve güvenilir kardeşlere selam” (1:2). Pavlus daha sonra, Filimon’un evinde bir araya gelen kiliseden farklı bir ev kilisesi gibi görünen bir başka ev kilisesine değinir (4:15). Nitekim bildiğimiz üzere, Filimon da Kolose’de yaşamaktaydı (Flp. 1:2).

Buradaki temel argüman, ev kiliselerinin de bir “kilise” olarak adlandırılabileceği ve bunun yanında, bütün kilise ağlarına da bir “kilise” denebileceğidir. Nasıl Citibank’ın bir şubesine “banka” diyebiliyorsak, kurumsal olarak bu şubelerin toplamına da “banka” diyebiliyoruz. Bu argüman, “kilise” kelimesi gerçekten de yeterince esnek olsaydı, “kilise”nin doğası bir şekilde buna izin verseydi ya da Kutsal Yazılar açık bir şekilde bu terimi bu anlamda kullanmış olsaydı, işe yarayabilirdi.

Kampüs modeline sahip kilise savunucularının Romalılar 16:5 ve Koloseliler 4:15’e dayanarak bu argümanı ortaya atması bana biraz garip geliyor çünkü bu kişilerin farklı şubelerine ve kampüslerine “kilise” deme şekli, ev kiliselerine “kilise” denme şeklinden farklıdır. Bu görüşün taraftarları bu kelimeyi Kutsal Yazılar’ın kullandığı şekliyle kullanmamaktadırlar. Eğer Priskilla ve Akvila’nın evinde toplanan Romalılar, Pavlus’un dediği gibi bir “kilise”yse ve eğer bu kilise, Roma’daki daha büyük bir “kilise”nin bir parçasıysa, neden her kampüse veya şubeye de kilise adını vermiyoruz? Ayrıca ev kilisesinin nasıl bir kilise olduğu ve şehir kilisesinin nasıl birden fazla kiliseden oluşan bir kilise olduğu konusunda ne gibi bir teolojik açıklama yapılabilir? İkisi arasındaki fark nedir? Ev kilisesi gerçekten bir kiliseyse, neden büyük bir şehir kilisesi olarak toplanmaları gerekiyordu? Kısacası, dediklerini desteklemek için bu iki ayeti kullanacaklarsa, bu tür bir kilise görüşünü savunanların açıklığa kavuşturması gereken çok şey vardır.

Bu argümanla ilgili daha büyük bir zorluksa, Pavlus’un ne Roma veya Kolose’deki kiliselere, ne de Yeruşalim’deki evlere “kilise” olarak hitap etmiyor olmasıdır. Bazı yorumcuların savunduğu şekilde, Pavlus’un Roma ve Kolose’deki tek bir kiliseye yazdığını düşünmek için bir sebep olsaydı dahi, bu bahsedilen ev kilisesinin, tek bir şehir kilisesine bağlı olduğunu (veya bu tek kiliseyi oluşturduğunu) düşünmek için kesinlikle hiçbir sebep yoktur. Belki de hitap ettiği, Roma’da bulunan büyük bir kilise vardı ve belki Priskilla ve Akvila’nın, şehrin dışında kendi küçük kiliseleri vardı. Kim bilir! Önemli olan şudur ki, Kutsal Yazılar bunların hiçbiri hakkında bir şey söylememektedir. Sadece 1. bölümde, “Tanrı’nın Roma’da bulunan, kutsal olmaya çağrılan bütün sevdiklerine” sözünü kullanır ve 16. bölümde de “onların evindeki inanlılar topluluğuna” der. Diğer her şeyi bir şekilde kendimiz uydurmamız gerektiğini söyleyebiliriz.

Kampüs modeline sahip kiliseyi savunanların kendilerine Kutsal Kitap’tan destek aradıkları bir başka yer de Elçilerin İşleri’nin, Yeruşalim kilisesiyle ilgili aktardıklarıdır. Burada en az iki argüman ortaya koyulmuştur. İlk olarak, bazıları Yeruşalim’deki kilisenin büyüklüğü göz önüne alındığında, farklı ev kiliselerinde bir araya gelinmesi gerektiğini söyleyecektir. Bu kişilere göre, onlar hep birlikte toplanmış olamazlardı. Bu görüşle ilgili sorunsa, tabii ki, Elçilerin İşleri’nin Yeruşalim kilisesinin hep birlikte, binlerce kişi olarak toplandıklarını söylüyor olmasıdır (bkz. Elç. 2:44; 5:12; 6:1-2).

İkincisi, bu kilise modelini savunanlar Yeruşalim’deki kilisenin farklı farklı evlerde toplanmasına rağmen, yine de “tek bir kilise” olarak nitelendirildiğini söylerler. Bunu söylerken alıntı yapılan iki ayet de Elçilerin İşleri’nden gelmektedir:

  • “Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar [Yeruşalim kilisesi], kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı” (Elç. 2:46).
  • “Saul ise inanlılar topluluğunu kırıp geçirmeye başladı. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu.” (Elç. 8:3)

İtiraf etmeliyim ki, ben bu iddia karşısında biraz şaşırmıştım. Teknoloji tek merkezden yayın yapan çok şubeli kilise kavramının ortaya çıkmasına izin vermeden önce, hiç kimse, bildiğim kadarıyla bu ayetleri bu şekilde okumamıştı. Bunları okumanın en doğal yolu, bence, ev ev yayılmış olsa da, Yeruşalim’deki kilisenin hâlâ “kilise” olduğunu söylemektir. Buna benzer bir şekilde, bence bir basketbol “takım”ı, takımın üyeleri gecelerini farklı otellerde veya şehirlerde geçirseler bile, hâlâ bir “takım”dır. Nitekim istikrarlı bir şekilde bir araya gelmekte ve onları bir basketbol takımı yapan şeyleri yapmaktadırlar.

Aynı şekilde, Elçilerin İşleri 2’de de kilise, onları bir kilise yapan şeyi yapmak için tapınakta bir araya gelmekte ve daha sonra ekmeği bölmek ve daha küçük gruplar halinde paydaşlık yapmak için dağılmaktadırlar. Birlikte olmadıklarında yaptıklarıyla değil, bir araya toplandıklarında yaptıklarıyla bir kilise olurlar. Daha sonra Elçilerin İşleri 8’de, Pavlus’un Yeruşalim kilisesi üyelerine zulmetmek için evden eve gittiğini okuyoruz. Bu şunun gibi bir şey demek olurdu: “Koç oda oda dolaştı ve maçın ertelendiğini takıma bildirdi.”

Burada görmemiz gereken kilit bir fikir var. Yeni Antlaşma’da, özellikle de Elçilerin İşleri’nde “kilise” kelimesi, bir araya toplanmadıkları ve kiliseyle alakalı şeyler yapmadıkları zaman bile, bir kilisenin üyelerini tanımlamak için kullanılmaya başlamaktadır. Pavlus, “Sezariye’ye vardıktan sonra Yeruşalim’e gidip oradaki kiliseyi ziyaret etti, oradan da Antakya’ya geçti” (Elç. 18: 22). Bu pazar günü sabah hemen gidip toplulukla tanışıp onlara sadece bir merhaba diyebildiği anlamına mı geliyor? Yoksa etrafta dolaşıp kilise üyelerinin bazılarına selam verdiği anlamına mı geliyor? İkincisi olduğunu varsayıyorum. Elçilerin İşleri 8’deki örnek daha da açıktır.

Çoğumuz, günümüzde “kilise” terimini aynı şekilde kullanırız, tıpkı hafta boyunca “kilisemiz” için dua etmekle ilgili konuştuğumuzda olduğu gibi. Belki salı günü kilise olarak toplanmıyor olabiliriz ama bize yine de, var olan bir grup olarak, salı günü de kilise olarak hitap edilir çünkü bu noktada bizler kiliseyi, üyeleriyle özdeşleştiriyoruzdur. Ama salı günü bir kilisenin üyesi olabilirken ve bu yüzden pazar günü kiliseyle asla bir araya gelmezken bile, “kilise”nin bir parçası olabilir misiniz?

Amerika Birleşik Devletleri’nde, son birkaç on yılı düşününce cevap evet ve benim kendi mezhebimde de kesinlikle böyle. Peki ya Kutsal Kitap’ta? Bu, bizi yerel kiliseyi bir kilise olarak neyin oluşturduğu sorusuna geri getiriyor. Bir grup Hristiyan’dan bir kiliseye evrilme noktasına ne zaman geçiyorsunuz?

KİLİSEYİ KİLİSE YAPAN NEDİR?

Dünya üzerinde bir yerel kiliseyi neyin oluşturduğunu söyleyebiliriz? Kutsal Kitap’ın verdiği cevap, bence, basit ve anlaşılırdır: Yerel kilise, Mesih’in bağlamak ve çözmek için kullandığı anahtarların gücünü kullanma yetkisini taşıyan, bir araya gelen bir grup Hristiyan tarafından oluşturulur. Bu nedenle, bir kilisenin kilise olması için üç şey gereklidir. Hristiyanlara, Mesih’in yetkisini taşıyan bir toplantıya ve bu yetkinin kullanılmasına ihtiyaç vardır.

Yerel bir kiliseye üye olmak sizi Hristiyan yapmaz. Bunu iman ve tövbe gerçekleştirir. Yine de, sırf Mesih bizi Hristiyan yaptığı için, insanlar Mesih’in bireysel olarak Hristiyanlara, bize kurumsal anlamda verdiği aynı yetkiyi verdiğini varsaymamalıdır. Matta 16 ve 18’de, aslında Mesih’in elçisel yerel kiliseye (16’da elçiler; 18’te yerel kilise) egemenliğin anahtarlarının yetkisini verdiğini görüyoruz. Bu, bireysel anlamda Hristiyanlara ve hatta kilise ihtiyarlarına verilen bir yetki değildir. Bir bütün olarak kiliseye verilir.

Burada “bağlamak ve çözmek” ve “göklerin egemenliğinin anahtarları” kavramlarını kendim nasıl yorumladığımı açıklayabilecek ve bu görüşü savunacak zamanım yok (The Church and the Surprising Offense of God’s Love adlı kitabımın 4. bölümünün ilk yarısındaki argümanıma bakınız). Ancak bence şu sözlerini yazarken, Michael Horton anahtarların gücü konusunda düzgün bir tanım vermiş oluyor: “Vaaz, vaftiz ve Rab’bin Sofrası’na kabul (veya ret) aracılığıyla, göklerin egemenliğinin anahtarları uygulamaya konulur” (People and Place, WJK, 2008, s. 243). Benzer şekilde, yeryüzündeki kilisenin, Müjde’yi vaaz etmek için ve kişilerin güvenilir bir iman ikrarında bulunup bulunmamasına göre, insanları bu Müjde’ye bağlamak ve çözmek için anahtarların gücüne sahip olduğunu söyleyebilirim (güvenilir olmayan bir iman ikrarı ya üyeliğin reddedilmesiyle ya da kilise disipliniyle sonuçlanacaktır).

Böylece İsa, dünyadaki her Hristiyan’ı kendisini ve egemenliğini temsil etmek üzere yetkilendirmektedir. Ancak Mesih, kimin kendi krallığının birer vatandaşı olduğunu topluluk önünde kabul veya reddetmek için gereken yetkiyi, yerel veya kurumsal kiliseye vermektedir. Yerel kilise, kişilerin vaftiz veya Rab’bin Sofrası’nı almalarına izin vererek veya vermeyerek, bu yetkiyi topluluk önünde kullanmaktadır. Bu anlamda, yerel kilise, başkanın ne söylediğini veya söylemediğini resmen beyan etmeye yetkili olan Beyaz Saray basın sekreteri gibidir. Oysa sıradan bir vatandaş bu kadar yetkili değildir.

Dahası, ilginç olan şey Kutsal Yazılar’ın anahtarlara ve bu anahtarların toplantılar bağlamında, özellikle de İsa’yla özdeşleştirilen toplantılardaki ruhsal törenler aracılığıyla kullanılışına nasıl atıfta bulunduğudur. Aşağıdaki örnekleri düşünün.

İsa:

Onları da dinlemezse, durumu inanlılar topluluğuna bildir. Topluluğu da dinlemezse, onu putperest ya da vergi görevlisi say. Size doğrusunu söyleyeyim, yeryüzünde bağlayacağınız her şey gökte de bağlanmış olacak. Yeryüzünde çözeceğiniz her şey gökte de çözülmüş olacak. Yine size şunu söyleyeyim, yeryüzünde aranızdan iki kişi, dileyecekleri herhangi bir şey için anlaşırlarsa, göklerdeki Babam dileklerini yerine getirir. Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım.” (Mat. 18:17-20)

Pavlus:

Ben ruhça aranızdayken [muhtemelen elçisel yetkisine atıfta bulunuyor] Rabbimiz İsa’nın gücüyle toplandığınız zaman, bedeninin yok olması için bu adamı Şeytan’a teslim edin ki, Rab İsa’nın gününde ruhu kurtulabilsin.  (1.Kor. 5:4-5)

Birincisi, toplulukça bir araya geldiğinizde aranızda ayrılıklar olduğunu duyuyorum. Buna biraz da inanıyorum. Çünkü Tanrı’nın beğenisini kazananların belli olması için aranızda bölünmeler olması gerekiyor!  (1.Kor. 11:18-19)

İlk olarak, bu imanlıların Mesih’in adıyla (ve yetkisiyle) toplandığına dikkat edin. Matta 18’de, bir kişiyi uzaklaştırmak için bu yetkiyi kullanacaklardır. Aynısı 1. Korintliler 5’te de geçerlidir. Sonrasında 1. Korintliler 11’de, aynı yetkiyi taşıdıkları için Rab’bin Sofrası’nı kutlamaktadırlar. Kesinlikle, uygun olmayan bir şekilde bunu alan kişi, “Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur” (1.Kor. 11:27) çünkü bunları yaparken, bunları O’nu temsil ederek ve O’nun yetkisiyle yapmaktadır.

İkincisi, Hristiyanlar “bir kilise”yi oluşturmaktadırlar, öyle ki, birlikte ya da ayrı olalım, bir kilise oluruz. Bu tıpkı bir takımın birlikte ya da ayrı olsalar da, hâlâ bir takım olması gibidir. Daha önce de söylediğimiz gibi, bu bir kimlik meselesidir. Ancak Pavlus, 1. Korintliler 11’de yaptığı gibi, “kilise” terimini biraz daha kesin ve hatta kurumsal olarak da kullanabilir. Burada Pavlus “kilise olarak” toplanmaktan bahsederken, biz Hristiyanların bir araya gelmediğimizde “kilise” olmadığı veya en azından “bir kilise” olmadığını ifade edecek şekilde konuşmaktadır. Başka bir deyişle, bu resmi toplantı hiçbirimizin ayrı ayrı sahip olmadığı bir varlığa ve yetkiye sahiptir. Pavlus şöyle diyor gibidir: “Takım olarak bir araya geldiğinizde, iyi oynayın.” Artık sadece kimlik açısından konuşmuyor. Teknik olarak bir takımı veya bir kiliseyi neyin oluşturduğuna dair konuşuyor. Kiliseyi oluşturan, hep birlikte bir araya gelmektir. Anahtarların gücünü kullanıp yetki sahibi olan, bir araya gelip toplanan bir yapı olmadan, bir kilise olamazsınız.

Hizmetlerle ilgili yazanlar ve Communio dergisinin yazarları anlaşılır bir şekilde kiliselerde kurumsallaşmaya karşı tepki göstermektedirler. Ancak kiliseyi bir yer olarak, bir organizasyon olarak veya birtakım faaliyetler olarak gören eleştirilerinde, yerel kiliseyle bir parkta buluşan bir grup Hristiyan arasındaki farkı gözden kaçırmaktadırlar. Mesih’in, kendisine kimin ait olduğunu veya olmadığını beyan etmek için resmi yetkiyle dünyasal bir organizasyon kurduğu gerçeğini gözden kaçırmaktadırlar ve bu organizasyonun üyeleri, şirketin kredi kartını istedikleri zaman istedikleri gibi kullanma yetkisine sahip değillerdir. Üyeler bu kredi kartını ne zaman kullanabilirler? O’nun adıyla bir araya geldiklerinde ve Mesih’in Ruhu, Söz ve ruhsal törenler aracılığıyla aralarında olduğu her an kullanabilirler (bkz. Elç. 4:31, 6:2, 14:27; 15:30; 20:7). Hem İsa hem de Pavlus böyle demektedir.

SADECE TOPLULUKÇULAR İÇİN DEĞİL 

Tarihsel anlamda, bir kilisenin bir kilise olması için toplanması gerektiği gerçeğini görenler sadece toplulukçular değildir. Anglikan Kilisesi’nin 39 Makalesi’nin on dokuzuncu maddesi şöyle der: “Mesih’in görünen Kilisesi, Tanrı’nın pak Sözü’nün vaaz edildiği ve sakramentlerin Mesih’in buyruğu üzerine layıkıyla uygulandığı, sadık insanların oluşturduğu topluluktur.” Lutheryen Augsburg İnanç Açıklaması’nın yedinci maddesi de benzer şekilde şöyle der: “Kilise, Müjde’nin doğru olarak öğretildiği ve sakramentlerin doğru olarak uygulandığı kutsallar topluluğudur.” 

Burada öne sürülen argümanın bazı kısımları, başka bir deyişle, toplulukçudur. Ama söylediklerim genel itibarıyla özünde toplulukçu değildir. İşte bu yüzden kampüs modeline sahip kiliseler, bizlere kilise tarihinde olmayan, nispeten benzersiz bir şey sunmaktadırlar. Evet, birden fazla toplantıya bir tek kilise demeye karar verildiği garip durumlar yer yer görülebilir. Ama erken dönemdeki veya orta çağdaki episkopal yapıların, Reformcu Lutheryen, Anglikan, Presbiteryen yapıların ya da bağımsız kilise yapılarının hangisinden bahsediyor olursak olalım, neredeyse bunların hepsi farklı toplantıları farklı birer şube veya ibadet olarak değil, farklı birer kilise olarak adlandırmıştır.

BUNUN KAMPÜS MODELİNE SAHİP KİLİSELER İÇİN ANLAMI NEDİR? 

Peki o zaman bu kampüs modeline sahip kiliselerle ilgili ne yapmalıyız? Ben burada çıkarılabilecek dört ders görüyorum.

  1. Bir Kilise Değil, Birden Fazla Kilise.İlk olarak, asla bir araya toplanmayan kampüs modeline sahip bir kilise, bir kilise değildir çünkü toplanma unsuru bir kiliseyi oluşturan temel unsurlardan biridir. Bunun yerine, bu yapı birkaç kilisenin bir oluşumudur. Kampüslerin ve şubelerin sayısı kadar kilise vardır. Eğer yeterince açık olmadıysa, şunu tekrarlamak isterim: Ayrı ayrı bu kiliselerin hepsi için, Tanrı’nın işinde ve Müjde’de, kendileriyle ortak olduğum için şükrediyorum!

Bu tür bazı kiliseler gerçekte şubelerin hepsini yılda iki veya üç kez bir araya toplamaktadırlar. Peki bundan ne çıkarmalıyız? Eğer birbirinden ayrı olarak yaptıkları haftalık toplantılarında, her ayrı toplantı vaaz ve ruhsal törenler yoluyla anahtarların gücünü kullanıyor ve böylece insanları kendilerine bağlıyor ve çözüyorsa, o zaman bu ayrı toplantılar birer kilisedirler. Durum böyleyken, üç ayda bir bu kiliselerin tamamının toplanması… bilemiyorum… başka bir şeydir. Belki de bu toplantılar kiliselerin bir araya geldiği toplantılardır ve öyleyse de bu daha geniş kapsamlı toplantıda, bir anlamda anahtarların gücünü gasp ettikleri söylenebilir.

Öte yandan, eğer bu ayrı yapılan toplantılarda Söz’ü vaaz ediyorlar ama ruhsal törenleri hiç uygulamıyor, vaftiz etmiyor ve Rab’bin Sofrası’nı almıyorlar, üyelik ve disiplini yalnızca üç ayda bir yapılan toplantılarda ele alıyorlarsa, belki de teknik olarak, bu üç dört ayda bir yapılan toplantılar bir kilisedirler. Bütün bunlar, en azından benim anlayışıma göre, bana yersiz ve itaatkâr olmayan bir şeymiş gibi geliyor çünkü Yeni Antlaşma, görünüşe göre kilisenin dört ayda bir değil, her hafta buluşmasını öngörmekte. Ayrıca anahtarların gücünü kullanmak, güvenilir iman ikrarlarını onaylayıp sahte iman ikrarlarını önlemek ve bunları uzak tutmak anlamına geliyorsa, yılda dört kez toplanan bir kilise bunu ne kadar anlamlı bir şekilde yapabilir ki? Üstelik farklı kampüslerin üyeleri göz göre göre birbirlerini tanıyamadıkları için bunu doğru dürüst bir şekilde yapabilirler mi?

Son olarak, anahtarların gücünü büyük üç aylık toplantılarda kullanmanın, anahtarların kullanılmasının bir dereceye kadar Söz hizmetinden ayrı tutulacağı anlamına geldiği gerçeğine de dikkat ediniz. Diğer bir deyişle, benim kampüsüm Söz’ü vaaz eden bir vaiz tarafından şekillendiriliyor ve bir başka kampüs Söz’ü vaaz eden başka bir vaiz tarafından şekillendiriliyorsa, kilise disiplini veya ihtiyar atama gibi bazı en hassas konular, “kilise” olarak tüm kampüslerin üç ayda bir yaptığı bu toplantılarda ele alınacak demektir. Dolayısıyla bizler de tek bir ibadete, tek bir kampüse sahip olan bir kilisenin, her hafta tek bir vaizi dinlemeleriyle birlikte tecrübe edecekleri o fikir birliğini tam olarak paylaşamayız.

  1. Anahtarları Gasp Etmek. İkincisi, farklı şubeler veya ibadetler (yani farklı kiliseler) anahtarların gücünü birbirleri üzerinde kullandıkları ölçüde, gasptan suçludurlar. Eğer toplanan kişiler Mesih’in varlığını ve yetkisini bilen iki veya üç kişiyse, bir başka toplantının veya bedenin bu ilk toplantının üzerine çökmesine nasıl yaklaşacağız? Bana öyle geliyor ki, ait olmadıkları bir yere izinsiz girmektedirler. Topluluğun sahip olduğu elçisel yetki kendilerine vaat edildiğinden, inanıyorum ki, tüm inananların kâhinliği göz önünde bulundurulduğunda, imanlılar topluluğuna yük olup baskı yapan herhangi bir grup (başka bir topluluk, ihtiyar takımı, piskopos veya kurumsal yapı olsun) hata edip imanlılarla Tanrı arasında durmaktan suçludur. Kuşkusuz bu eleştirinin bir toplulukçu eleştiri olduğunu da söylemem gerekir tabii.

  2. Önderlere Elçisel Yetki Vermek. Kilisenin anahtarlarının gücü elçisel bir güçtür. Bu, bağlama ve çözme gücüdür ve etkindir. Örneğin, bir bireyi disipline eden bir kilise etkin bir şekilde hedefini gerçekleştirir. Eylemleri bireyin rızasına bağlı değildir. Öte yandan, bir ihtiyarın Kutsal Kitap’a dayanan yetkisi, benim anladığım kadarıyla, elçisel ya da etkin değildir. Ne bir ihtiyara ne de birden fazla sayıdaki ihtiyara, kişileri kiliseye dahil etme veya kilisedeki kişileri disiplin altına alma yetkisi verilmemiştir. Eski tabirleri kullanmak gerekirse, kilisenin komuta yetkisi varken, ihtiyarların yalnızca öğüt verme yetkisi vardır. Bu farkın nedenlerinden biriyse toplanmanın kilisenin varoluşu için, ihtiyarlarınsa sadece kilisenin iyi oluşu için olduğu gerçeğidir. 

Yukarıdaki ikinci eleştiriyi (gasp eleştirisi) belirtmenin bir başka yolu, kampüs modeline sahip bir kilisenin anahtarların elçisel gücünü kilisenin eline değil, önder takımının eline verdiğini söylemektir. Piper’a tekrar kulak verelim:

Bence Kutsal Kitap’a dayanan kilise topluluğu ve birlik konusu, ihtiyarlık kurumunda birlik, öğretişte birlik ve hizmet felsefesinde birlik kavramlarının üzerine kuruludur. Bu nedenle, kilise içinde bu, Kutsal Kitap’a dayalı bir şekilde yaşam veren oldukça önemli birtakım ilişkiler ve Kutsal Kitap’ın içinde “birbirinize” ifadesinin geçtiği bütün buyrukları üzerine kuruludur.

Piper’ın argümanı, eğer kendisi topluluğun ihtiyarlarına elçisel yetki atfetmek istiyorsa, işe yarar. Bu ilişkiler farklı toplantılar veya ibadetler arasında bölünmüş olduğundan, “oldukça önemli birtakım ilişkiler” burada herhangi bir şekilde işlememektedir. Hayır, buradaki birleştirici güç ihtiyarlar ve genel kurumsal yapıdır. İhtiyarlar ve onların kurumsal yapısı, tüm toplantıların benzersiz bir şekilde paylaştığı ortak faktördür. (Ama hepsi de Müjde’yi paylaşmıyor mu? Evet ama dünyadaki diğer gerçek kiliseler de öyle. Kiliselerini Bethlehem “kilisesi” yapan şey buradaki kurumsal yapıdır). Bu “kilise”yi oluşturan şey ihtiyarlar ve onların programı olduğu için, şu anda elçisel bir statüye sahip olanlar ihtiyarlardır. Kendilerini kilisenin varoluşuna konumlandırmışlardır. Bu, inanıyorum ki, bütün kampüs modeline sahip kiliselerin etkili bir şekilde yapmış olduğu şeydir.

  1. Birden fazla ibadet? Dikkatli ve düşünceli olan bir okuyucu, birden fazla kampüs hakkında itiraz ettiğim şeyin aynı zamanda birden fazla ibadet için de eşit derecede geçerli olduğunu fark etmiş olacaktır. Aslında, kampüs modeline sahip ve çok ibadetli arasında ciddi bir fark yoktur. Biri toplulukları coğrafi olarak yayarken, diğeri kronolojik olarak yaymaktadır. Birkaç on yıl boyunca birden fazla ibadet yapıldıktan sonra, kilise liderlerinin bir adım daha ileri gitmiş olmaları ve birden fazla şubeyi desteklemeleri de şaşırtıcı değildir.

Çok ibadetli bir kilisenin kilise olmadığını mı söylüyorum? Evet, doğru. Eğer iki ibadeti olan bir kiliseye pastörlük ediyorsanız, aslında iki kiliseye pastörlük ettiğinizi söylüyorum. Bu kiliselere ikizler diyebiliriz çünkü her ikisine de pastörlük yapıyorsunuz ancak bunlar farklı ekklesialardır. Komik olan şey şu ki, konuştuğum birkaç çoklu ibadet pastörü, sık sık bu şekilde “hissettiklerini” utana sıkıla itiraf etmektedirler.

SONUÇLAR

Kampüs modeline sahip ve çok ibadetli kiliselerin savunucuları, kendilerine yönelik eleştirilere sıklıkla kilise üyelerinin belirli bir boyuta ulaşıldıktan sonra birbirlerini tanıyamadıklarını ve bu nedenle de bir kiliseyi ibadetlere veya şubelere bölmenin, kiliseye artan sayının vereceği zarardan daha fazla zarar vermediğini söyleyerek karşılık vermektedirler. Ayrıca, Yeruşalim’deki kilise de çok büyüktü.

Ama burada savunduğum şey, yeryüzündeki bir kilisenin sadece ilişkilerle veya paydaşlıkla oluşturulmadığıdır. Kilise, Mesih’in topluluğa verilen yetkisiyle ve bu yetkinin onlar tarafından uygulanmasıyla oluşturulur. Bu nedenle, bu argüman kiliseyi neyin oluşturduğuna dair noktayı gözden kaçırmaktadır. Vaaz için ve ruhsal törenlerin kutlanması için 20.000 kişinin düzenli olarak toplanması, prensipte, birbirini tanıyan 10’ar kişilik iki farklı ibadetteki kişilerin olmadığı bir şekilde bir kilisedir.

Tabii ki, 20.000 kişilik bir topluluğun, yılda dört kez bir araya gelen bir “kilise”de de olacağı gibi, anahtarların gücünü hassas ve düzgün bir şekilde kullanmakta zorluk çekeceğini kabul ediyorum. Hatta topluluğun, İsa’nın kiliseden Matta 16 ve 18’de beklediği şeyi yerine getiremeyeceği bir noktaya gelebileceğini bile söyleyebilirim çünkü haftada bir kez bir stadyumda buluşan yirmi bin kişi muhtemelen anahtarları düzgün bir şekilde kullanamayacaktır. 6. bölüme geldiğimiz anda, Yeruşalim kilisesinde büyük anlaşmazlıkların olduğunu ve yeni çözümler gerektiğini elbette görmekteyiz. Büyük bir kilise de, uygulamada, kampüs modeline sahip bir kilisenin prensipte olduğu kadar ihmalkâr olabilir.   

Ama olay şu: Kampüs modeline sahip bir kilise İsa’nın Matta 16’daki kilise için olan tasarısını yerine getiremez çünkü her kampüsün üyeleri bir araya gelmemektedir. Elbette burada ironik olan şey, bu modeli savunanların Yeni Antlaşma’da gördüğümüz şeyleri alması (çok büyük kiliseler) ve bunları kullanarak göremediğimiz şeyleri (kampüs modeline sahip bir kilise) iddia etmeleridir. Bunu yaparken, bu kişiler Yeni Antlaşma’nın, hem yeryüzünde hem de göklerde bir kiliseyi kilise yapan şeyin ne olduğu hakkındaki ifadelerini gözden kaçırmaktadırlar.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.

etiketinden daha fazlası için