Birlikte Yaşam

Kilise Hizmetinde Başarı Kavramının Yeniden Anlaşılması

Makaleler
07.28.2021

Yazar ve Teolog David Wells, 1994’te yayınlanan God in the Wasteland adlı kitabında şöyle söyler: “Teoloji öğrencileri, kilisenin şu anki durumundan memnun değiller. Kilisenin vizyonunu kaybettiğine inanıyor ve kiliseden çok daha fazlasını bekliyorlar.” Ancak Wells’in de kabul ettiği gibi, tatmin olmamak yeterli değildir. Bundan daha fazlasına ihtiyacımız var. Kiliseyi ayağa kaldırmak ve olması gerektiği şekle getirmek zorundayız. Doğasında ve özünde kilise nedir? Kiliseyi kilise yapan ve onu ayrı tutan şey nedir?

KİLİSE SAĞLIĞININ TARİHİ

Hristiyanlar uzun süre boyunca “kilisenin işaretleri” hakkında konuşmuşlardır. Kilise konusu, Reform dönemine kadar geniş ölçekli, resmi bir tartışma konusu olmamıştır. On altıncı yüzyıl öncesinde kilise kavramı, tartışılmalara konu olmaktan ziyade, varsayılmaktaydı. Kilise, bir lütuf aracı olarak görülmekte ve teolojinin geri kalan diğer konuları gibi bir gerçeklik olarak, varlığını yalnızca bir varsayım olarak sürdürmekteydi. Martin Luther’in temel konulara yönelik eleştirileri ortaya çıktığında, artık kilisenin doğasının da tartışma konusu olması kaçınılmazdı. Bir teoloğun dediği gibi: “Reform hareketi, gerçek bir kilisenin ölçütünün kilise teşkilatı olmadığını, ölçütün Müjde olduğunu ortaya koymuştur.” (Edmund Clowney, The Church, [1995], 101).

Melanchthon, 1530 yılında kaleme aldığı Augsburg İnanç Bildirgesi’nin 7. bölümünde şöyle der: “Bu Kilise, kutsallardan oluşan, Müjde’nin doğru bir şekilde öğretildiği ve sakramentlerin doğru bir şekilde uygulandığı yerdir. Kilisede gerçekten bir birliğe sahip olmak için Müjde’nin öğretilişi ve sakramentlerin uygulanışı noktalarında aynı inanca sahip olmak yeterlidir.” 1553’te Thomas Cranmer, Anglikan Kilisesi’nin Kırk İki Bildirgesi’ni yazmış ve burada şöyle demiştir: “Mesih’in görünen kilisesi, içinde imanlı insanların bulunduğu, Tanrı’nın pak sözünün vaaz edildiği ve sakramentlerin doğru bir şekilde uygulandığı yerdir.” John Calvin de, Hristiyan İnancının Temelleri adlı eserinde şöyle yazar: “Nerede Tanrı’nın Sözü doğru bir şekilde vaaz edilip işitiliyor ve sakramentler Mesih’in buyurduğu biçimde uygulanıyorsa, orada şüphesiz ki, Tanrı’nın bir kilisesi vardır.”

Belçika İnanç Açıklaması (1561) 29. bölüm şöyle der: “Gerçek kilise, aşağıdaki özelliklere sahip olmasıyla tanınabilir: Kilise Müjde’nin pak vaazı ile meşguldür; Mesih’in teşkil ettiği şekilde pak sakramentlerin uygulanmasını sağlar; hataları düzeltmek için kilise disiplinini uygular. Kısacası, Tanrı’nın pak Söz’üne uygun olarak buna zıt olan her şeyi reddeder ve tek Baş olarak İsa Mesih’i tutarak kendi kendini yönetir.”

KİLİSENİN KURULMASI VE KORUNMASI

Bu iki işaretle (Müjde’nin duyurulması ve sakramentlerin uygulanması), Tanrı’nın gerçeğinin kaynağı ve bu gerçeği sevgiyle yansıtan bir araç olan kilisenin hem kurulduğunu hem de korunduğunu görebiliriz. Kilise, Söz’ün doğru bir şekilde vaaz edilmesiyle doğar ve vaftizin ve Rab’bin Sofrası’nın doğru bir şekilde uygulanmasıyla birlikte korunur ve ayırt edilir (İkinci işarette kilise disiplininin uygulanıyor olduğu varsayılmakta).

Kesinlikle hiçbir kilise mükemmel değildir ama Tanrı’ya şükürler olsun ki, mükemmel olmayan birçok kilise sağlıklıdır. Yine de korkarım ki, birçok kilise Mesih’in tamamen tanrılığını ve Kutsal Kitap’ın tam yetkisini kabul etse bile, sağlıklı bir kilise değildir. Bu dönemlerde birçok kilise topluluğu uyuşmuş bir şekilde sadece lafta Hristiyan olmaya devam etmekte ve sonuç olarak da faydacılık (pragmatizm) ve küçük işler peşinde koşma çabaları baş göstermektedir. Bu doğrultuda yazılarımızda bahsettiğimiz dokuz işaret (9Marks), vaazların ve kilise önderliğinin tekrardan Kutsal Kitap’a uygun bir hale gelebilmesi adına bir eylem planı niteliğindedir. Çok fazla kilisenin amacı Tanrı’yı yüceltmek olmaktan çıkıp sadece kilisenin sayıca büyümek olmuştur ve bu amaca nasıl ulaşıldığı önemli olmaksızın, bu durumun Tanrı’yı yücelttiği varsayılmaktadır.

Hristiyanların geniş kesimler tarafından hızla reddedildiği, müjdelemenin hoşgörüsüz bir şey olarak görüldüğü ve hatta resmen bir nefret suçu olarak sayıldığı bir toplumda, kendimizi değişime uğramış bir dünyanın içinde bulmaktayız. Topluma ait olabilmek adına uyum gösterdiğimiz kültür, Müjde düşmanlığıyla o kadar iç içe geçmiş bir hal alıyor ki, kültüre uyum sağlamak, ister istemez Müjde’yi kaybetmek anlamına geliyor. Böyle bir zamanda, Kutsal Kitap’a tekrardan kulak vermemiz, başarılı hizmet kavramını tekrardan düşünmemiz ve başarının her zaman anında meyve veren bir hizmetle değil, Tanrı’nın Sözü’ne gözle görülür bir sadakatle hizmet etmekle ölçüldüğünü anlamamız gerekiyor.

YENİ BİR MODELE İHTİYACIMIZ VAR

Kilise için yeni bir modele ihtiyacımız var. Ama aslında ihtiyacımız olan model eski bir model. Bize, görünen sonuçların başarı göstergesi olarak kabul edildiği bir kilise değil, Kutsal Kitap’a sadık kalmaya devam etmenin başarı olarak görüldüğü bir kilise gerekiyor. Bu yeni (eski) kilise modelinin temelinde iki ana ihtiyaç yer almaktadır: mesajın vaaz edilmesi ve Mesih’in öğrencilerine önderlik edilmesi. “Sağlıklı kilisenin işaretleri” içindeki ilk beş işaretin hepsi (açıklayıcı vaaz, Kutsal Kitap teolojisi, Kutsal Kitap’a dayalı Müjde anlayışı, Kutsal Kitap’a dayalı Mesih’e dönme anlayışı ve Kutsal Kitap’a dayalı müjdeleme anlayışı), Tanrı Sözü’nün doğru bir şekilde vaaz edilmesi kaygısını taşır. Diğer dört işaretse (kilise üyeliği, kilise disiplini, öğrenci yetiştirme ve gelişme isteği ve kilise önderliği), Hristiyan kimliğinin sınırlarının doğru bir şekilde belirlenmesiyle, bir başka deyişle öğrencilere nasıl yol göstereceğimiz konusuyla ilgilidir. 

Bütün bunların nihai amacı, Tanrı’yı duyururken, O’nu yüceltmektir. Tarih boyunca Tanrı, kendisinin tanınmasını istemiştir (örn. Çık. 7:5; Yas. 4:34-35; Mez. 22:21-22; Yeş. 49:22-23; Hez. 20:34-38; Yuh. 17:26). Dünyayı yaratmış ve yaptığı her şeyi kendi yüceliği için yapmıştır. Bunu yapması doğrudur ve iyidir de. Mark Ross bu konuda şöyle diyor:

“Bizler Tanrı’nın en iyi kanıtlarındanız. . . Pavlus’un (Ef. 4:1-16’da) en büyük amacı, kilisenin Tanrı’nın yüceliğini göstermesi ve sergilemesi, bu sayede de O’nun, uğruna yaşanmaya değer bir varlık olmadığını söyleyen karanlığın hükümranlıklara karşı, Tanrı’nın karakterinin zafer kazanmasıdır… Tanrı Kendi adının yüceliğini, Kendi kilisesine emanet etmiştir.”

Bu sözleri okuyan herkes, hem kilise önderi olanlar hem de olmayanlar, Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır. Bizler Tanrı’nın kutsal doğasının ve doğru karakterinin yürüyen birer resmi olmalı, evrende herkesin görmesi için bu karakteri yansıtmalıyız. Özellikle de bunu, Mesih’te Tanrı’yla bir olduğumuz için yapmalıyız. Tanrı’nın bizi çağırdığı şey ve bizi buna çağırma amacı budur. O, bizi topluluklarımızla birlikte O’na katılmaya çağırıyor. Bunu kendi yüceliğimiz için değil, O’nun yüceliği için yapmamızı istiyor. 


Editörün notu: Bu parça, Nine Marks of a Healthy Church (Wheaton: Crossway, 2000) adlı kitabın giriş bölümünden derlenmiştir.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.

etiketinden daha fazlası için