Birlikte Yaşam

Kilisenizi, Kilisenin Sağlığından Daha Çok Sevin

Makaleler
07.28.2021

Bu yazı doktrinci beylere, kilise öğretisine ilişkin belli başlı fikirleri olan beylere gelsin. Kutsal Kitap’ın kilisenin uygulamalarına ve yapısına ilişkin söyleyecek şeyleri olduğunu düşünen pastörlere ve ihtiyarlara gelsin. 

Bir saniye, burada kendimden ve 9Marks’taki herkesten ve belki de senden bahsediyorum. Sizin için Tanrı’ya şükrediyorum ve kendimi Mesih’in egemenliği için çalışırken sizinle birlikte bir paydaş olarak görmekten mutluluk duyuyorum.

Ama yine de, hem sizlerin hem de benim kolaylıkla etkilenebileceğimizi fark ettiğim bir ayartı var ve o da şu: Kilisenin nasıl olması gerektiği konusunda sahip olduğumuz vizyonu, kiliseyi oluşturan insanlardan daha çok sevme ihtimalimiz var. Eş fikrini seven evlenmemiş bir adam gibi olabiliriz. Bu adam gerçek bir kadınla evlenir ve onu sevmeyi, onun fikrinden daha zor bulur. Ya da mükemmel bir kız evlat hayalini, kızının kendisinden daha çok seven bir anne gibi olabiliriz.

Bu, Tanrı tarafından bizlere verilen kitaplardan, konferanslardan ve hizmetlerden “sağlıklı kiliseler” hakkında çok şey öğrenen hepimiz için görünmeyen bir tehlikedir. Tanrı’nın bizleri yerleştirmiş olduğu kilisenin kendisinden daha çok, sağlıklı kilise fikrini sevmeye başlıyoruz.

Ekmek kilise sıraları arasında dolaştırılırken, bir ihtiyarın, vaftiz olmamış çocuklarının Rab’bin Sofrası’nı almasına izin veren bir aile hakkında söylendiğini duyduğumu hatırlıyorum. Beni etkileyen şey, ihtiyarın kullandığı tondu. Sinirli ve sanki “Nasıl böyle yapabilirler?! Aptallar!” dermiş gibi biraz karşıdaki kişiyi hor gören bir tonu vardı. Ama bu insanlar eğitilmemiş koyunlardı sadece. Elbette daha iyisini bilmiyorlar. Tanrı onlara bu ihtiyarı onlar hakkında söylensin diye değil, onları sevgiyle daha iyi bir anlayışa yönlendirilmesi için göndermişti. O anda bu ihtiyar kafasındaki Kutsal Kitap’a uygun kilise vizyonunu, bu bireyleri sevdiğinden daha çok seviyormuş gibi görünüyordu.

Bu ihtiyar gibi bir tepki vermek aslında ne kadar da kolay.

NE DEMİYORUM?

Söylemek istediğim şey, sanki birbirinden farklı şeylermiş gibi yalnızca insanları sevmemiz ve Kutsal Kitap’a dayalı kilise sağlığını tamamen bir köşeye atmamız gerektiği değil. Hayır, bu Tanrı’nın sevgisini ve Tanrı’nın Sözü’nü birbiriyle karşı karşıya getirmek olacaktır. Birisini sevmek, onun iyiliğini arzu etmektir ve “iyi” kavramını sadece Tanrı tanımlar. Kilisenizi sevmek, kısmen, onun Tanrı’nın iyi olarak tanımladığı her açıdan büyümesini istemek anlamına gelir. Bu, kilisenizin Kutsal Kitap doğrultusunda büyümesini istemektir.

Daha basit olarak, eğer çocuklarınızı seviyorsanız, sağlıklı olmalarını istersiniz.

Peki kiliseyi, kilisenin sağlığından daha çok sevmemiz gerektiğini söyleyerek ne demek istiyorum?

MÜJDE’YE DÖNÜŞ

Mesih kilise için öldüğünde, kiliseyi kendisinin yaptı. Onu kendisiyle özdeşleştirdi. Üzerine ismini koydu. Kiliseye zulmetmek, bu nedenle Mesih’e zulmetmektir (Elç. 9:5) ve bireysel olarak bir Hristiyan’a karşı günah işlemek de bu nedenle Mesih’e karşı günah işlemektir (1.Kor. 8:12; krş. 6:15). Bireysel ve topluluk olarak O’nu temsil ediyoruz.

Bunun ne anlama geldiğini düşünün. Bunun anlamı, Mesih’in kendi ismini olgun olmayan Hristiyanların, üye toplantılarında çok fazla konuşan Hristiyanların, vaftiz edilmemiş çocuklarına Rab’bin Sofrası’nı aldıranların ve sığ ilahileri seven Hristiyanların da üzerine koymuş olduğudur. Mesih, teolojisi az gelişmiş ve kusurlu olan Hristiyanlarla kendini özdeşleştirmiştir. Mesih, Kutsal Kitap’a uygun liderlik yapılarına ve kilise disiplini uygulamasına yanlış bir şekilde karşı çıkan Hristiyanlara bakmakta ve şöyle demektedir: “Onlar beni temsil ediyorlar. Onlara karşı günah işlerseniz, bana karşı günah işlemiş olursunuz!”

Mesih’in sevgisi ne kadar geniş, uzun, yüksek ve derindir! Bu sevgi birçok günahı örter ve günahkârı kucaklar. Aslında sadece günahkârı kucaklamakla da kalmaz. Mesih’in kendi kimliğinin ve görkeminin o bütün ağırlığını günahkâr üzerine yükler ve şöyle der: “Benim ismim onların üzerinde kalacak ve görkemim, onların görkemi olacak.” 

Her zaman Müjde’ye geri dönmeliyiz, değil mi?

SEVGİLİ PASTÖR, KENDİNİ VER, KENDİNDEN DEĞİL

Bir teolog, “kendinden vermek” ve “kendini vermek” kavramları arasında bir ayrım yaparak benim Müjde sevgisinin önemli bir yönünü anlamama yardımcı oldu. Kendimden verdiğimde, size bilgeliğim, sevincim, mallarım veya genel olarak güçlü yönlerim gibi sahip olduğum şeyleri veriyorum. Tabii ki, bu süreçte hiçbir şeyi kaybetme riski almış da olmuyorum çünkü böyle bir fedakârlık karşılığında övgü alıyorum. Hatta sahip olduğum her şeyi verebilir veya kendi bedenimi alevlere dahi atabilirim ancak hâlâ sevgim olmayabilir. Ancak kendimi verdiğimde, sadece sahip olduğum bir şey değil, bütün varlığımı veriyorum. Varlığımı sizin varlığınızla özdeşleştiriyorum. İsminize ve itibarınıza değer vermeye başlıyorum çünkü bunları kendiminkilerle özdeş görüyorum. Ayrıca sahip olabileceğim görkem de sizin oluyor ve sizin sahip olduğunuz tüm görkemse en fazla sevinç bulduğum görkem oluyor. Benim de görkemim oluyor!

Bir kilisede birbirimizi işte böyle sevmeliyiz çünkü Mesih bizleri böyle sevmiştir. Sadece birbirimizi kucaklamaz, yüklerimizi de paylaşırız. Birbirimizin görkemlerini ve acılarını paylaşırız. “Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir” (1.Kor. 12:26). Mesih’in bizlere davrandığı şekilde, bizler de başkalarını kendimizden daha üstün görürüz (Flp. 2:1-11). Dahası, aynı ailenin adını ve soyadını aldık. Artık erkek ve kız kardeşleriz (Mat. 12:50; Ef. 2:19; vb.). Kardeşime hakaret edersen, bana hakaret edersin. Kardeşimi dolandırırsan, beni dolandırırsın. Kilisede iş başka, arkadaşlık başka değildir. Her şey kişiseldir çünkü Müjde kişiseldir. O senin için öldü, ey Hristiyan. Benim için öldü. Öyle ki, O’nu temsil edelim ve O’nun gibi görünelim. (Evet, nasıl Baba’yı –İsa’nın sevgisinin nihai odağını– sevebilmemiz için O’nun sevgisi bizlere verildiyse, İsa birbirimize karşı olan sevgimizin de nihai odağı olarak kalmaya devam eder.) Eğer bütün Hristiyanların böyle sevmesi gerekiyorsa, pastörler ve ihtiyarlar olarak bizler de kesinlikle böyle yapmak zorundayız.

Kiliseyi kendi sağlığından daha çok sevmemiz gerektiğini söylemek şu anlama gelir: İnsanları sevmek zorunda olmamızın sebebi, onların sağlıklı bir kilisenin yasasını yerine getirmiş olmaları değildir. Her ne kadar bu yasa iyi ve Kutsal Kitap’a uygun olabilecek olsa da, onları sevmek zorunda olmamızın asıl sebebi, onların Müjde’ye ait olmalarıdır. Bunun anlamı, onları kendi yaptıklarından ötürü değil, Mesih’in yaptıkları ve söylediklerinden ötürü sevmemiz gerektiğidir.

Eğer çocuklarınızı seviyorsanız, sağlıklı olmalarını istersiniz. Ama eğer çocuklarınızı seviyorsanız, onları sağlıklı olsun ya da olmasınlar, yine de seversiniz.

Elbette bir erkek veya kız kardeş teolojiye daha hâkim olmaya başladığında sevinebilirsiniz. Gerçeğin etrafında daha fazla birlik gösterdiğiniz için sevinç duyarsınız (bkz. 2.Yuh. 1). “Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü” diyen o Müjde sevginiz, teolojik olarak, kilise görüşü olarak ve hatta ahlaki olarak olgun olmayan kardeşinizi de kapsamalıdır çünkü böylesi bir sevgi, Mesih’in kusursuzluğu ve gerçeği üzerine kuruludur, bu kardeşin kusursuzluğu ve gerçeği üzerine değil. 

Sevgili pastör, eğer kiliseniz zayıf imanlılarla doluysa, yine de kendinizi onlarla sanki güçlüymüşler gibi özdeşleştirmelisiniz. Belki sizinle ortak teolojiyi paylaşan olgun kardeşlerle daha “yakın fikirli”sinizdir (Reformcular arasında yaygın bir ifadedir). Tamam. Ama teolojik açıdan yakın fikirlere sahip olan bu kardeş, eğer sizden kendisinin daha az teolojik veya daha az olgun bir kardeşe gösterdiği o küçümsemeyi de paylaşmanızı isterse, ona şunu söyleyin: “Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir. Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!” (Luk. 15:31-32).

Sevgili ihtiyar, sürünü oğulların ve kızların gibi sev. Çok iyi günler çıkardıklarında da, takılıp düştüklerinde de onların arkasında ol. Onların kahkahalarını ve korkularını sanki sana aitlermiş gibi sahiplen. Akılsızlıklarına katlan. Sana karşı küçümseyici bir şekilde konuştuklarında kendini tehdit altında hissetme. Lanete bereketle karşılık ver. Günahı yürekten çıkarmanın yavaş bir süreç olduğunu ve insanların her zaman bu konuda başarılı olamadıklarını unutma. Sana sabretmiş ve sabretmekte olan Kişi gibi, sen de başkalarına karşı sabırlı ol.

Ya da farklı bir Kutsal Kitap metaforu kullanmak gerekirse, kilisene olan sevgin her ne kadar “ölüm bizi ayırana kadar” şeklinde bir sevgi olmasa da, “iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, varlıkta ve yoklukta” olacak bir sevgi olmalı. Öyle değil mi? Mesih seni ve beni böylesine bir bağlılıkla sevdiği için, kendi bedenine bağlı olduğun şekilde kilisene de bağlı olman gerekmez mi?

PAVLUS BÖYLE SEVDİ

Pavlus kiliseleri böyle sevdi. Sadece kendisinden değil, kendisini verdi. Filipililere “sevincim, başımın tacı” dedi (Flp. 4:1). Selaniklilere de aynı şeyi söyledi (1.Sel. 2:19-20).

Sevgili pastör, kilisendeki dik kafalı ve teolojik açıdan çaylak olan Hristiyanları, sevincin ve başının tacı olarak görüyor musun? Kendini onlarla böylesine özdeşleştiriyor musun? Pavlus, kiliseleri kendisi için bir “övünç” olarak görüyor (2.Kor. 1:14; 2.Sel. 1:4). Sen öyle görüyor musun?

Pavlus, Korintlilere kendisinin “çocukları” olduklarını ve onların “Mesih İsa’da manevi babası” olduğunu söyledi (1.Kor. 4:14-15). Galatyalılar, Timoteos ve Titus için de aynı şeyleri hissetti (Gal. 4:19; 1.Tim. 1:2; Tit. 1:4).

Sevgili ihtiyar, bir baba nasıl ismini ve itibarını kendi oğluyla özdeşleştiriyorsa, sen de kendi ismini ve itibarını kilisenle özdeşleştirdin mi?

Pavlus’tan sevgi ve özlem sözlerini ne kadar da sık duyuyoruz! Yüreğini geniş bir şekilde açıyor ve kiliselerin aynı şeyi yapmasını istiyor (2.Kor. 6:12-13). Onları görmek ve onlarla birlikte olmak için can atıyor (Rom. 1:11; Flp. 4:1; 1.Sel. 3:6; 2. Tim. 1:4). “Hepinizi Mesih İsa’nın sevgisiyle nasıl özlediğime Tanrı tanıktır” diyor (Flp. 1:8) Ayrıca sahip olduğu sıkıntının kiliselerin tesellisi ve kurtuluşu için olduğunu ve kendi tesellisinin, diğerlerinin tesellisi için olduğunu biliyordu (2.Kor. 1:6). Pavlus, Hananya ve Safira misali kendisinin bir kısmını kiliselere verip bir kısmını kendine ayırmadı. Kiliselere doğrudan kendisini verdi.

Üstelik Pavlus sadece olgun Hristiyanları bu şekilde sevmedi. Mektuplarını okuyunca bu kiliselerin çoğunun ne kadar sağlıksız olduğunu çabucak hatırlayacaksın!

Tanrı’nın Ruhu sevgimizi artırsın ve böylece Pavlus’un Mesih’i örnek aldığı gibi, bizler de Pavlus’u örnek alalım.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.

etiketinden daha fazlası için