Birlikte Yaşam

Yoksul Toplumlarda Doktrin Önemli Midir?

Makaleler
07.28.2021

Birkaç yıl önce ben (Mike), eski bir üniversite arkadaşımla oturup bir kahve içtim ve arkadaşımın hizmet anlayışının öğrencilik zamanımızdan bu yana nasıl değiştiğini anlatmasını dinledim. Kendisi şimdi birkaç üniversitedeki kampüs hizmetlerine liderlik ediyordu ve neden artık on beş yıl önce ikimizin de olduğu gibi, kendi ifadesiyle “çarmıh-merkezli” olmama kararı aldıklarını açıklıyordu: “Yani Mike, öyle çok da doktrinci olmamayı tercih ediyoruz… Tabii ki çarmıh önemlidir. Ama bizler kefaret üzerine ortaya atılmış on altıncı yüzyıl argümanlarına takılıp kalmak istemiyoruz. Sonuçta İsa, örneğin büyüyen hardal tanesi gibi, kurtarışını tasvir etmek için birçok farklı imge kullanmıştır. Bizler yoksullara iyi haberi ve tutsaklara özgürlüğü ilan ederek Tanrı’nın Egemenliği’ni yaymak istiyoruz. Yapılacak iyi işler var ve biz de teolojiye saplanıp kalamayız.”

Arkadaşımın öncelikleri konusunda, Elçi Pavlus’un aynı fikirde olup olmadığını bir kenara koyalım (nitekim Korintliler’e, “Aranızdayken, İsa Mesih’ten ve O’nun çarmıha gerilişinden başka hiçbir şey bilmemeye kararlıydım” demiştir [1. Kor. 2:2] ama neyse), peki ya ortaya koymak istediği asıl fikir ne olacak? Vurgusu boşuna değildir.  

Örnekle açıklamak adına, diyelim ki yaklaşmakta olan hükümle ilgili herkesi uyarmak için uzak bir şehre gemi yolculuğu yapmaktasınız. Eğer oraya zamanında ulaşamazsanız, herkes ölecek. Tabii ki geminizin mümkün olduğunca hızlı bir şekilde gitmesini istersiniz. Sizi yavaşlatacağı için herhangi bir gereksiz yük istemezsiniz. Güvertenin temiz olması veya pirinçlerin parlatılmış olmasıyla uğraşıp vakit kaybetmezsiniz. Görevinizin aciliyeti, verimli bir şekilde çalışmanızı gerektirir.

Arkadaşım gibi kişiler, Hristiyanlar olarak sahip olduğumuz görevin aciliyetinden dolayı, teolojik yelkenlerimizi kısaltmamızı ve doktrinsel hassasiyetimizi denize atmamız gerektiği savunmaktadırlar. Onlara göre bu tür yükler, birlikte çalışması gereken insanların yalnızca çekişmelerine ve kavga etmelerine sebep olur. İnsanlar acı çekiyorken, yoksullar baskı altındayken ve tutsaklar zindanlardayken, neden kitaplar yazar, konferanslar verir ve birkaç kelimenin anlamı hakkında tartışırsınız ki?

Burada mantıklı bir noktanın olduğu doğru. Hristiyanlar internet üzerinden birbirleriyle infralapsaryanizm (kurtuluş ve seçim planının yaratılıştan sonra gerçekleştiğini öne süren görüş) hakkında tartışmak yerine, komşularıyla İsa hakkında daha çok konuşsalar, kilise için daha iyi olurdu. Ancak tabii ki bu, yoksullara ve muhtaçlara ulaşmaya çalışan kiliselerin, teolojiyle ilgili fikirleri ve sohbetleri gemiden dışarı atmaları gerektiği anlamına gelmez.

Doktrin, gemide bir yük değildir. Bu geminin gövdesi ve direğidir.

Bir kilisenin doktrini, o kilisenin tanıklığının karakterini ve kalitesini belirler. Kilisenin teolojisi, o kilisenin hedeflerini ve bunlara ulaşmakta kullandığı yolları şekillendirir.

Bu da bizi şu soruya getirmekte: Öğrenci yetiştirmek için kiliselerin doktrini bilmesi ve öğretmesi şart mıdır? Bu ikiz hedeflere, sadece Mesih’in sevgisini göstererek ve topluma hizmet işleri yapıp toplumu yenileyerek ulaşabilir miyiz? Bu pek de mümkün değildir.

Bunun yerine, Yeni Antlaşma’da şunu görüyoruz: Teoloji, kilise yaşamının her alanında olmazsa olmazdır. Şu iki noktayı ele alalım: kurtuluş ve kutsallaşma.

KURTULUŞ, DOKTRİNİ GEREKLİ KILAR

Doktrinin gerekliliğini eleştirenler bazen art niyetli bir şekilde, Tanrı’nın son günde insanların akıllarını açıp doğru doktrinlerin orada olup olmadığını kontrol etmeyeceğini vurgularlar. Evet, muhtemelen öyle bir şey yapmayacak. Ama O, insanlara şöyle bir soru soracaktır: “Bana güveniyor muydun? Gerçek ve doğru olan bana, uydurulmuş bir versiyonuma değil?” Başka bir deyişle, Tanrı belirli gerçeklere güvenip güvenmediğinizle son derece ilgilenmektedir çünkü Tanrı için doktrinsel gerçek, kişisel gerçektir.

Mesih’in kurtarışına kavuşmak için kişi, gerçek Tanrı hakkındaki gerçeklere inanmalı ve güvenmelidir. Kişi eğer bütün yüreğiyle Tanrı’ya dönmediyse ve O’na güvenmediyse, o kişi kurtulamaz (Rom. 10:13-17). Doktrin, kurtuluş için gereklidir!

Bu nedenle elçiler öğrenci yetiştirmeye başladıklarında, doktrine bağlı bir mesaj paylaşmaktan çekinmediler. Elçilerin İşleri’nde imanlı olmayan kalabalıklara yapılan paylaşımlarda, ele alınan doktrinsel konulara bakınız:

  • Kutsal Ruh (2:14–21)
  • Tanrı’nın egemen takdiri (2:23; 17:26)
  • Mesih’in dirilişi (2:24–32; 3:15)
  • Mesih’in çarmıha gerilişi (8:32-35; 13:28-29)
  • Eski Antlaşma’nın İsa’ya işaret etme şekli (3:22-24; 7:2-53; 28:23)
  • Yaklaşmakta olan yargının gerçekliği (10:42; 17:31; 24:25)
  • Mesih’in tek yol oluşu (4:12; 19:26)
  • Yaratan Tanrı (14:15-17; 17:24)
  • Tanrı’nın hiçbir şeye muhtaç olmaması (17:24-25)
  • Tanrı’nın Egemenliği (19:8; 28:23)

Elçiler, imanlı olmayanların Mesih’e gelmeleri, iman etmeleri ve tövbe etmeleri için, bu kişilerin Tanrı hakkındaki ve Mesih aracılığıyla gelen kurtuluş hakkındaki belli gerçekleri anlamaları gerektiğini anlamışlardı.

Hatta İsa, Pavlus yılgın ve üzgün bir haldeyken, ona bir rüyasında görünür ve şöyle der: “Cesur ol. Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma’da da öyle tanıklık etmen gerekir” (Elç. 23:11). İsa, Pavlus’un müjdeleme hizmetinin tamamını, genel anlamda hem Yahudilere hem de diğer uluslara O’nunla ilgili gerçeklere tanıklık etmek olarak özetlemektedir. Pavlus’un yaptığı da buydu. Şehir şehir dolaşarak, İsa’nın kim olduğuyla ve ne yaptığıyla ilgili gerçekleri aktarıyordu.

Kilisenin burada resmedilen şekildeki müjdeleme göreviyle, tanıklığımızın asıl itici gücünün sevgiyle yapılan işler ve ihtiyaç sahiplerine yapılan merhamet hizmetleri olduğu görüşünü bağdaştırmak zordur. Gerçekse şudur ki, insanlar Hristiyanların çorbalar dağıttıklarını veya kirli duvarları boyadıklarını bin yıl boyunca görseler bile, asla bunlara bakıp İsa’nın onların günahları için öldüğü ve dirildiği sonucuna ulaşmayacaklardır. Ağızlarımızı açmalı ve Müjde’nin içeriğini dünyaya duyurmalıyız, yoksa kimse kurtulmayacaktır.

KUTSALLAŞMA, DOKTRİNİ GEREKLİ KILAR

Bazı insanlar bir kişinin Hristiyan olması için yalnızca çok az bir doktrin bilmesi gerektiğine ve Hristiyan olarak büyümek içinse çoğu doktrinin gereksiz olduğuna inanma hatasına düşerler. Bunun yerine, bizler yaşadığımız toplumda İsa gibi yaşama işine devam etmeliyizdir.

Ancak görüyoruz ki, Kutsal Yazı yazarları bu görüşe katılmamaktadır. Kutsal Kitap, Tanrı halkının doğru işlerini, tutumlarını ve davranışlarını, defalarca doğru doktrin temelinde birleştirmektedir.

Şu örneklere bakınız:

  • On Buyruk. Bu, nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren listelerin atası gibidir. Yine de Tanrı’ya yaraşır bir yaşam sürmeye dair bu buyruklardan hemen önce ne gelmektedir? Bir parça teoloji: “Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim” (Çık. 20:2). İsraillilerin neden başka tanrıları olmaması gerekiyordu? Çünkü Rab, onları kölelikten kurtarmıştı.
  • Düşmanlarınızı sevin. Bu, Müjde’nin içimizdeki o değişim yaratan gücünü harekete geçiren bir buyruktur! Ancak İsa’nın bu denli aktif bir sevgiyi nasıl teoloji temeline yerleştirdiğine dikkat edin: “Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır” (Mat. 5:44-45). Düşmanlarımızı neden sevmeliyiz? Çünkü Babamız olan Tanrı, düşmanlarını seven bir Tanrı’dır!
  • Kutsal olun. Hristiyanların kutsal olmaları gerekir. Neden mi? Bir elçi bizi tekrar doktrine götürüyor: “Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki tutkularınıza uymayın. Sizi çağıran Tanrı kutsal olduğuna göre, siz de her davranışınızda kutsal olun.” (1. Pet. 1:14-15). Öncesinde bizlere hâkim olan tutkularımıza, şimdi Tanrı’nın kutsallığı adına uymuyoruz.
  • Pavlus’un mektupları. Son olarak da Pavlus’un mektupları, buyrukları gerçeklerle temellendirmektedir. Pavlus, dinleyicilerinin kendilerini diri birer kurban olarak sunmalarını (Rom. 12:1), yeni yaradılışı giyinmelerini (Ef. 4:24) ve Mesih İsa’da yaşamalarını (Kol. 2:6) istemektedir. Ama bu tür buyruklar ancak uzun doktrin tartışmalarından sonra ortaya çıkmaktadır. Pavlus bu kiliselere aklanma, yüceltilme, tipoloji ve Mesih’in bizi temsil etmesi (Rom. 5:12-17; 8:30), seçilmişlik ve önceden belirlenme (Ef. 1:4-6), insanın bozulmuşluğu (Ef. 2:1-3) ve Mesihbilim (Hristoloji) (Kol. 1:15-20) gibi konular hakkında eğitim vermektedir.

İhtiyaç sahiplerine fedakârca ulaşmayı da kapsayan Hristiyan itaatinin temelinde, Tanrı’nın karakteri ve Tanrı’nın yaptıkları olmak zorundadır. Bu itaat gemisinin demiri ve arkasındaki motivasyonu, Tanrı’nın karakterinde ve yaptıklarındadır. Demiri buradan kaldırırsanız, belki bir süre aynı noktada kalabilirsiniz ancak çok geçmeden dalgalar ve rüzgâr sizi alıp götürecektir. Fedakârlıkla yapılan o işler, çok geçmeden son bulacaktır.

Tanrı’yı daha fazla tanıdıkça, O’na daha da çok itaat etmek isteriz. Kim bilir kaç kişi bir kilisede veya bir hizmet binasında bir duayı tekrar etmiş ancak imanın gerçek doktrinleri kendisine öğretilmediği için bir sonraki adımı asla atmamıştır? Kaç Hristiyan Tanrı’nın karakterini ve bunun kendi yaşamıyla ilgili sonuçlarını düşünmeye asla davet edilmediği için bencillik, tembellik ve günah döngüsünde sıkışıp kalmıştır?

AMA BİR DAKİKA…

Bu noktada sıklıkla duyduğum bir itiraz, yoksul kesimlerde kaliteli eğitime erişimin daha az olduğu ve dolayısıyla da bu insanların doktrin öğrenmek için gereken araçlara sahip olmadığıdır. Eğer insanlar okuyup araştırmanın veya okuryazarlığın pek yaygın olmadığı bir ortamda yaşıyorlarsa, onlara karışık teoloji kavramları öğretemezsiniz. Eğer bunu denerseniz, söylediğiniz şeyler onların seviyesini aşacak ve insanlar da ilgilerini kaybedecektir.

Dürüst olmak gerekirse, bu tür tutumlar bana küçümseyici geliyor. Yoksul insanlar yoksuldur ama aptal değildirler. Tanrı’nın karakterini ve yollarını anlama konusunda diğer herkes kadar kabiliyetlidirler. Pavlus mektuplarını teoloji okullarına yazmamıştır. Onu okuyanlar zengin, elit veya iyi eğitimli insanlar değillerdi. Mısır’dan çıkan İsrailliler, yüksek teoloji diplomalarına sahip değillerdi ama Tanrı onların tümüne kendisi hakkındaki derin ve karışık şeyleri anlatmaktan çekinmedi.

Yoksul insanlar da derin gerçekleri kavrayabilirler. Bunun doğru olduğunu ABD’de hizmet ettiğim kilisede görme fırsatım oldu ve aynısını Edinburgh’da, Mez’in kendi hizmetinde de gördüm.

Gordon’u düşünün. Kendisi kırklı yaşlarının başında. Liseyi hiç bitirmedi ve iman etmeden önce tek bir kitap bile okumamıştı. Daha önce kiliseyle veya Hristiyanlıkla hiçbir tecrübesi olmamıştı. Okuma yazma biliyordu ama sadece gazete okuyabilecek kadar. Gordon, Mez’in kilisesine ilk geldiğinde, dediğine göre öğretiş onu aşmıştı. Bu durumu kendi sözleriyle şu şekilde açıklıyor:

Ben kurtulmadan önce, Kutsal Kitap’ta ne dendiğini anlayamıyordum. Şimdiyse sanki kitap beni ismimle çağırıp kendine çekiyor. Bence bu Kutsal Ruh. Kendimi daha önce hiç yapmadığım şekilde hayatla ilgili derin sorular hakkında düşünürken buluveriyorum. Her zaman yalnızca okumak istiyorum. Büyük teolojik kavramlar arasında bazen kaybolsam da, bunları öğrenmeye kararlıydım. Tanrı’yı daha çok sevmek istiyordum. O’nu daha iyi tanımak istiyordum. Bu noktada bana yardımcı olan şey, etrafımda bana yüksekten bakmadan bana her şeyi açıklayabilen insanlara sahip olmam oldu. Okuldayken eğer bir şeyi öğrenmek zorsa, hemen pes ederdim. Şimdiyse her ne kadar bazı şeyleri öğrenmek başıma ağrılar soksa da, sabretmeyi ve dayanmayı öğrendim.

Mesih’e iman etmeden önce, Gordon tam zamanlı bir işte uzun süre kalamıyordu. Ciddi anlamda bir uyuşturucu bağımlısıydı ve karmakarışık bir hayatı vardı. O zamanlarda iki dakikadan fazla hareketsiz duramadığını söylüyor. Şimdiyse bir vaazı hiçbir sıkıntı yaşamadan kırk dakika boyunca oturup dinliyor ve her fırsatta Kutsal Kitap’ı çalışmayı seviyor.

Eğitimli değiller diye insanları hafife almamalıyız. Elbette eğer hiç okuma yazma bilmeyen veya zihinsel anlamda engeli olan insanlarla çalışıyorsanız, pedagojik yaklaşımınızı gözden geçirmenizde fayda vardır. Ancak her iyi öğretmen, ellerindeki materyali dinleyicilerinin seviyesine göre ayarlar. Şahsen bizler şu ana dek ihtiyaç sahibi insanların anlayamayacağı ölçüde zor veya karışık olan bir doktrinle karşılaşmış değiliz. Eğer Kutsal Ruh’a bel bağlayarak doktrini açık ve iyi bir şekilde öğretirseniz, Tanrı’nın halkı o doktrini öğrenecek ve onunla büyüyecektir.

SONUÇ

Doktrini öğretmeye ve ona inanmaya yönelik bir adanmışlık, zor yerlerde Müjde’nin yayılmasına engel olur mu? Neredeyse hiç olmaz. Hatta öğrenci yetiştirme ve onlara Rab İsa’ya itaat etmelerini öğretme görevimiz, böyle bir adanmışlık olmadan gerçekleştirilemez. İhtiyaç sahibi bir topluma İsa’nın sevgisini göstermek yeterli değildir. Sosyal yapıları yenileyip düzeltmek için çaba göstermek yeterli değildir. Müjde’nin gerçeklerini söylemek zorundayız, aksi takdirde yalnızca kendimizi yüceltir ve insanları kendi günahları ve suçlarına terk etmiş oluruz.


Editörün notu: Bu makale, Mike ve Mez’in Church in Hard Places adlı yeni kitabından alınmış ve düzenlenmiştir. ©2016. Good News Publishers’ın bir hizmeti olan Crossway’in izniyle kullanılmıştır. Wheaton, IL 60187, www.crossway.org. Kitabı buradan satın alabilirsiniz.


Bu kaynağın ortaya çıkışı, Karanlıktan Işığa Yayınları’yla yapılan iş birliği aracılığıyla mümkün olmuştur. Daha fazla Müjde merkezli kaynak için, sitelerini buradan ziyaret edebilirsiniz.